• Vazgeç
    Filtrele
Filtrele

MÜZELİK ESERLER MÜZAYEDESİ | 36

Arthill Müzayedeleri, konusunun en değerli uzman ve otoritelerinin ekspertiz ve katkıları ile hazırlanmakta, Türk ve İslam Eserleri Müzesi, Ayasofya Müzesi, Türbeler, Vakıflar ve Askeri Müze uzmanlarının onayı ile gerçekleşmektedir.

Eserlere pey vermek ve "Online Canlı Müzayede"ye katılmak için web sitemiz üzerinden üye olunuz. Müzayedelerimizde uygulanan komisyon oranı %15, KDV oranı ise %20'dir. Ödeme süresi müzayede bitiminden sonra "7" (yedi) iş günüdür, ödemelerde o günkü "TCMB" döviz kuru esas alınır. Açık arttırma sonrası "SATIŞ İPTALİ, CAYMA HAKKI, veya ALIMDAN VAZGEÇME" söz konusu değildir, cezai şart olarak %35 aracılık hizmeti uygulanır.

Arthill Müzayedeleri'nde satışa sunulan tüm eserler "The Ritz-Carlton Istanbul" Süzer Plaza S2'de yer alan "Arthill Gallery"de sergilenmektedir. Müzayede süresince galerimizi 12.00 / 19.00 (Pazar hariç) saatlerinde ziyaret ederek eserleri yakından inceleyebilir ve uzmanlardan bilgi alabilirsiniz.

Lot: 26 » Tablo

DİYARBAKIRLI TAHSİN / TAHSİN SİRET BEY (1874-1937)

“Sultanın Saltanat Kayığı ile Beylerbeyi Camii Cuma Selamlığı Teşrifi”

Eski Türkçe imzalı. Eski Türkçe ile 1931 tarihli. Tuval üzeri yağlıboya.
Sanatçının oryantalist ekolde yaptığı başyapıt eserlerindendir. Orijinal altın varaklı çerçevesi içerisinde.

Literatür: Eser, “T.C. Vakıflar Genel Müdürlüğü Restorasyon Yıllığı, 2011” 2.Sayı Sayfa:118’de yayınlanmıştır.

Provenans: Aguttes (S.V.V.) Drouot-Montaigne, Paris / 19.12.2002 (Lot: 125)
Özel Koleksiyon’a aittir.

Referans: Türk Ressamları Hayatları ve Eserleri / Sayfa:113

Ölçüler: 71 x 94 cm.

Diyarbakır Rüştiyesi'nde kurşunkalem ve suluboya çalışmaları yapan Tahsin Bey, daha sonraları resim konusundaki ustalığını İstanbul'da sürdürmüş ve hocası Nuri Paşa’nın takdirini kazanmıştır. İstanbul'a geldikten sonra Harbiye'de "Diyarbakırlı Tahsin" diye tanınan ressam, burada Hoca Ali Rıza'nın öğrencisi oldu. 1895 yılında Harbiye'den süvari mülazimi olarak çıkan Tahsin, 1902'de Osman Hamdi Bey'in sarayda açtığı resim atölyesine ve Sanayi-i Nefise’ye davam etti.  Genelkurmay Resimhanesi’nde çalıştı. Birinci Dünya Savaşı sırasında, binbaşı iken hastalandı ve tedavi için Budapeşte'ye gönderildi. Oradan evli olarak döndü ve emekliye ayrıldı. Bir süre Musevi mektebinde dersler verdi. Eserleri Deniz Müzesi'nde, İş Bankası Koleksiyonu’nda ve diğer müze ve özel koleksiyonlarda yer almaktadır.

Detaylar
Lot: 27 » Tablo

İBRAHİM ÇALLI (1882-1960)

“Tarihi Yarımada’ya Bakış”

Eski Türkçe imzalı. Tuval üzeri yağlıboya.

Referans: E.Benezit / Cilt: 2 Sayfa: 463

Ölçüler: 19 x 35 cm.

1882 yılında Denizli’nin Çal kasabasında doğdu. 1906-10 yılları arasında Sanay-i Nefise Mektebi’nde öğrenim görmüş, ertesi yıl devlet tarafından Paris’e yollanarak Fernand Cormon’un atölyesinde eğitim görmüştür. 1914 yılında yurda dönen sanatçı Sanay-i Nefise’de hocalığa başlamıştır. Çallı burada tam 33 yıl boyunca sayısız öğrenci yetiştirmiştir. Çallı, 1917 yılında kurulan Şişli Atölyesi’nde de görev alarak, burada ürettiği yapıtlarla Viyana Sergisi’ne katılmıştır. Çallı ve arkadaşları Türkiye’ye Fransız İzlenimcileri’nin yoğun etkilerini getirmişler ve Çallı Kuşağı olarak adlandırılan 1914 Kuşağı sanatçılarının öncüleri arasında yer almışlardır. Sanatçının canlı, parlak renkler ve serbest fırça vuruşlarıyla yaptığı manzaralarında, özellikle manolyaları, gülleri ve meyveleri işlediği natürmortlarında, portre ve çıplaklarında bir duyumsallık söz konusudur. Bu özelliği, onun bir gözlemci olmaktan çok, nesneyle kaynaşıp bütünleşen bir yapıya sahip olduğunu gösterir.

Detaylar
Lot: 28 » Tablo

HÜSEYİN AVNİ LİFİJ (1886-1927)

“Savarona’nın Güvertesi”

Eski Türkçe imzalı. Tuval üzeri yağlıboya.

Referans: Türk Plastik Sanatçıları Ansiklopedik Sözlük / Sayfa: 282

Ölçüler: 24 x 34.5 cm.

1886 yılında Samsun’da doğdu. Osman Hamdi Bey’in tavsiyesiyle, Abdülmecid Efendi tarafından Paris’e resim öğrenimi için gönderildi. 1909-12 arasında Paris Güzel Sanatlar Yüksekokulu’nda Fernand Cormon’un atölyesinde çalışan Lifij’in sanat anlayışı bu dönemde olgunlaşmıştır. Türkiye’ye döndüğünde resim öğretmenliği yaptı. 1923’e değin başta İstanbul Erkek Lisesi ve Kandilli Kız Lisesi olmak üzere birçok okulda resim öğretmenliği yapmış, 1924’te Sanayi-i Nefise Mektebi’ne atanarak buradaki görevini yaşamının sonuna kadar sürdürmüştür. 1914 kuşağı içerisinde özel bir yeri olan sanatçı, dış dünyaya dönük tüm gözlemlerinde, içedönük bir yaşam mesajı getirmeye çalışmasıyla bu kuşağın öbür sanatçılarından ayrılmaktadır. Lifij’in resimlerinin bu yönü simgesel anlayışından kaynaklanmaktadır.

Detaylar
Lot: 29 » Tablo

NAZMİ ZİYA (1881-1937)

“Günbatımında Yelkenli”

İmzalı. 33 tarihli. Duralit üzeri yağlıboya.

Nazmi Ziya, 1908 yılında Paris’e gittiğinde dönemin en etkili empresyonisti Fransız Claude Monet’den etkilenmiş ve çalışmalarını Monet etkisinde yürütmüştür. Nazmi Ziya’nın Paris, Marmottan Monet Müzesi’nde sergilenen “The Sailing Boat, Evening Effect” isimli eserinden etkilenerek yaptığı yüksek kıymette ele geçmez müzelik şaheserdir.

Referans: Nazmi Ziya, Y.K.Y / Sayfa: 11

Ölçüler: 30 x 40.5 cm.

1881 yılında İstanbul’da doğdu. İlk resim derslerini Hoca Ali Rıza’dan alan sanatçı, 1902’de Sanay-i Nefise Mektebi’ne girerek Valeri, Joseph Warnia-Zarzecki ve Osgan Efendi’den dersler almıştır. Okuldaki eğitimi sırasında doğayı tamamen kopya etmek düşüncesine karşı çıkmış, daha serbest tarzda çalışmayı yeğlemiştir. 1905’te 3 ay için İstanbul’a gelen Fransız ressam Signac, sanatçıyı büyük ölçüde etkilemiş ve Nazmi Ziya 1908’de okulu bitirdikten sonra resim eğitimi için Paris’e gitmiştir. Önce 3 ay kadar Julian Akademisi’nde Royel ve Marcel Bachet’in atölyelelerine devam etmiş, ardından Fernand Cormon’un atölyesine geçerek 1913’e kadar burada çalışmıştır. 1918-21 ve 1925-27 arasında 2 kez Sanay-i Nefise Mektebi müdürü olmuş, ardından da aynı okulda çizim dersleri vermiştir. Sanat yaşamının başından sonuna değin İzlenimci anlayışla çalışan, çoğu kez açık havada çalışan ve özellikle değişen ışık değerlerini betimleyen sanatçı, çok sayıda İstanbul manzarası yapmıştır. Türk Resim Sanatı’nın en önemli kilometre taşlarındandır.

Detaylar
Lot: 30 » Tablo

İBRAHİM ÇALLI (1882-1960)

“İstanbul Boğazı’nda Sandal Sefası”

İmzalı. Duralit üzeri yağlıboya.

Referans: E.Benezit / Cilt: 2 Sayfa: 463

Ölçüler: 21.5 x 29 cm.

1882 yılında Denizli’nin Çal kasabasında doğdu. 1906-10 yılları arasında Sanay-i Nefise Mektebi’nde öğrenim görmüş, ertesi yıl devlet tarafından Paris’e yollanarak Fernand Cormon’un atölyesinde eğitim görmüştür. 1914 yılında yurda dönen sanatçı Sanay-i Nefise’de hocalığa başlamıştır. Çallı burada tam 33 yıl boyunca sayısız öğrenci yetiştirmiştir. Çallı, 1917 yılında kurulan Şişli Atölyesi’nde de görev alarak, burada ürettiği yapıtlarla Viyana Sergisi’ne katılmıştır. Çallı ve arkadaşları Türkiye’ye Fransız İzlenimcileri’nin yoğun etkilerini getirmişler ve Çallı Kuşağı olarak adlandırılan 1914 Kuşağı sanatçılarının öncüleri arasında yer almışlardır. Sanatçının canlı, parlak renkler ve serbest fırça vuruşlarıyla yaptığı manzaralarında, özellikle manolyaları, gülleri ve meyveleri işlediği natürmortlarında, portre ve çıplaklarında bir duyumsallık söz konusudur. Bu özelliği, onun bir gözlemci olmaktan çok, nesneyle kaynaşıp bütünleşen bir yapıya sahip olduğunu gösterir.

Detaylar
Lot: 31 » Tablo

SAMİ YETİK (1878-1945)

“Bebek Sahili”

İmzalı. 1943 tarihli. Kontrplak üzeri yağlıboya.

Referans: Türk Plastik Sanatçıları Ansiklopedisi / Sayfa: 839

Ölçüler : 21.5 x 28 cm.

Sanayi-i Nefise Mektebini 1906 yılında birincilikle bitirerek öğrenim için Fransa'ya gönderilen, kurallara ve klasik disipline bağlı bir sanatçı olarak görünmesine rağmen, sanatı serbest tuşların özgür akışı içinde biçimlendiren Türk Resim Sanatı’nın en önemli sanatçılarından biri olan ustanın erken dönem eserlerinden.

Detaylar
Lot: 32 » Tablo

İBRAHİM ÇALLI (1882-1960)

“Bebek Sahili”

İmzalı. Duralit üzeri yağlıboya.

Referans: E.Benezit / Cilt: 2 Sayfa: 463

Ölçüler: 33.5 x 48 cm.

1882 yılında Denizli’nin Çal kasabasında doğdu. 1906-10 yılları arasında Sanay-i Nefise Mektebi’nde öğrenim görmüş, ertesi yıl devlet tarafından Paris’e yollanarak Fernand Cormon’un atölyesinde eğitim görmüştür. 1914 yılında yurda dönen sanatçı Sanay-i Nefise’de hocalığa başlamıştır. Çallı burada tam 33 yıl boyunca sayısız öğrenci yetiştirmiştir. Çallı, 1917 yılında kurulan Şişli Atölyesi’nde de görev alarak, burada ürettiği yapıtlarla Viyana Sergisi’ne katılmıştır. Çallı ve arkadaşları Türkiye’ye Fransız İzlenimcileri’nin yoğun etkilerini getirmişler ve Çallı Kuşağı olarak adlandırılan 1914 Kuşağı sanatçılarının öncüleri arasında yer almışlardır. Sanatçının canlı, parlak renkler ve serbest fırça vuruşlarıyla yaptığı manzaralarında, özellikle manolyaları, gülleri ve meyveleri işlediği natürmortlarında, portre ve çıplaklarında bir duyumsallık söz konusudur. Bu özelliği, onun bir gözlemci olmaktan çok, nesneyle kaynaşıp bütünleşen bir yapıya sahip olduğunu gösterir.

 

Detaylar
Lot: 33 » Tablo

İBRAHİM ÇALLI (1882-1960)

“Boğaz’da Ağ Çekenler”

İmzalı. Duralit üzeri yağlıboya. Çift taraflı.

Referans: E.Benezit / Cilt: 2 Sayfa: 463

Ölçüler: 21 x 27 cm.

1882 yılında Denizli’nin Çal kasabasında doğdu. 1906-10 yılları arasında Sanay-i Nefise Mektebi’nde öğrenim görmüş, ertesi yıl devlet tarafından Paris’e yollanarak Fernand Cormon’un atölyesinde eğitim görmüştür. 1914 yılında yurda dönen sanatçı Sanay-i Nefise’de hocalığa başlamıştır. Çallı burada tam 33 yıl boyunca sayısız öğrenci yetiştirmiştir. Çallı, 1917 yılında kurulan Şişli Atölyesi’nde de görev alarak, burada ürettiği yapıtlarla Viyana Sergisi’ne katılmıştır. Çallı ve arkadaşları Türkiye’ye Fransız İzlenimcileri’nin yoğun etkilerini getirmişler ve Çallı Kuşağı olarak adlandırılan 1914 Kuşağı sanatçılarının öncüleri arasında yer almışlardır. Sanatçının canlı, parlak renkler ve serbest fırça vuruşlarıyla yaptığı manzaralarında, özellikle manolyaları, gülleri ve meyveleri işlediği natürmortlarında, portre ve çıplaklarında bir duyumsallık söz konusudur. Bu özelliği, onun bir gözlemci olmaktan çok, nesneyle kaynaşıp bütünleşen bir yapıya sahip olduğunu gösterir.

 

Detaylar
Lot: 34 » Tablo

İBRAHİM ÇALLI (1882-1960)

“Kilyos Sahili”

İmzalı. Duralit üzeri yağlıboya. Çift taraflı.

Referans: E.Benezit / Cilt: 2 Sayfa: 463

Ölçüler: 22 x 28.5 cm.

1882 yılında Denizli’nin Çal kasabasında doğdu. 1906-10 yılları arasında Sanay-i Nefise Mektebi’nde öğrenim görmüş, ertesi yıl devlet tarafından Paris’e yollanarak Fernand Cormon’un atölyesinde eğitim görmüştür. 1914 yılında yurda dönen sanatçı Sanay-i Nefise’de hocalığa başlamıştır. Çallı burada tam 33 yıl boyunca sayısız öğrenci yetiştirmiştir. Çallı, 1917 yılında kurulan Şişli Atölyesi’nde de görev alarak, burada ürettiği yapıtlarla Viyana Sergisi’ne katılmıştır. Çallı ve arkadaşları Türkiye’ye Fransız İzlenimcileri’nin yoğun etkilerini getirmişler ve Çallı Kuşağı olarak adlandırılan 1914 Kuşağı sanatçılarının öncüleri arasında yer almışlardır. Sanatçının canlı, parlak renkler ve serbest fırça vuruşlarıyla yaptığı manzaralarında, özellikle manolyaları, gülleri ve meyveleri işlediği natürmortlarında, portre ve çıplaklarında bir duyumsallık söz konusudur. Bu özelliği, onun bir gözlemci olmaktan çok, nesneyle kaynaşıp bütünleşen bir yapıya sahip olduğunu gösterir.

Detaylar
Lot: 35 » Tablo

SAMİ YETİK (1878-1945)

“Aşiyan, Rumeli Hisarı”

İmzalı. Duralit üzeri yağlıboya.

Referans: Türk Plastik Sanatçıları Ansiklopedisi / Sayfa: 839

Ölçüler: 18.5 x 24 cm.

Sanayi-i Nefise Mektebini 1906 yılında birincilikle bitirerek öğrenim için Fransa'ya gönderilen, kurallara ve klasik disipline bağlı bir sanatçı olarak görünmesine rağmen, sanatı serbest tuşların özgür akışı içinde biçimlendiren Türk Resim Sanatı’nın en önemli sanatçılarından biri olan ustanın erken dönem eserlerinden.

Detaylar
Lot: 36 » Kitap

DÉRİ SÉ'ADET / A.THALASSO & F.ZONARO

“Déri Sé'adet ou Stamboul Porte du Bonheur”

Adolph Thalasso & Fausto Zonaro. L’Edition d’Art. H.Piazza & Cie., Paris
Edition: 74/300 (signé René Kieffer)

1908 Paris basımı. 217 sayfa. 300 adetlik özel baskının 74 numaralı edisyonu. “René Kieffer” tasarım ebrulu, altın yaldız bezemeli meşin cildi içerisinde. “René Kieffer” imzalı ve etiketli. Fausto Zonaro imzalı 49 renkli taşbaskıdan oluşmakta. A.Thalasso’nun İstanbul’u ve İstanbul’un Müslüman Türk yaşamını anlattığı eseri. Fevkalade kondisyonda, sayfaları dahi katlanmamış.

Referans: Dersaadet Saadet Kapısı İstanbul, Ömer Faruk Şerifoğlu, 2009.

Ölçüler: 23.5 x 17.5 cm.

Venedik asıllı bir Levanten olan Adolphe Thalasso (1855/57-1919), yaşadığı dönemin ünlü bir sanat tarihçisi ve sanat eleştirmenidir. Özellikle, Osmanlı resim sanatı ve tiyatrosu üzerine yaptığı araştırmalar bugün bile konu ile ilgilenenler için temel başvuru eserleri olarak kabul edilmektedir. Osmanlı sanatçılarının batı dünyasına tanıtılmasında büyük emeği geçmiş olan Thalasso’nun “Dersaadet: Saadet Kapısı İstanbul” isimli bu kitabı, İstanbul’u ve İstanbul’un Müslüman-Türk yaşamını anlatır. Thalasso’nun kaleme aldığı konular bir anlamda İstanbul’dan insan manzaraları şeklinde yorumlanabilir. Kitabın alt bölümleri “Şehir ve Hayat”, “Kadın” ve“Aşk” başlıklarını taşıyan üç ana bölümün altında toplanmıştır. Dua, gündoğumunda İstanbul, sabah ezanı, balıkçılar, Ramazan gecesi, tulumbacılar, arzuhalciler, bayram (1. bölüm), mukaddime, kayıkta, düğün, hamam, çingeneler, Kız Kulesi, keyif, bahar bayramı (2.bölüm), mukaddime, yalnızlık, Ayşe, haşhaş rüyası, mezarlıklar, şeytan dudu, terkedilen, nargile şarkısı (3. bölüm) ise alt bölüm başlıklarıdır. Kitaba değer katan asıl unsur ise kitabın ünlü oryantalist ressam Fausto Zonaro tarafından baştan başa resimlendirilmiş olmasıdır. Fausto Zonaro (1854-1929) gençliğinde duvar ve bina yapımı işlerinde çalıştı ve aranılan bir usta oldu. Bu işten sıkılınca ressamlığa merak sardı, özellikle kiliselerde fresk yenileme gibi sanatını gösterebileceği işlerde çalıştı. Zonaro kendisinden resim almak isteyen Elisabeth Pante’ye aşık oldu. 1891 yılında İstanbul’a geldiler ve bir yıl sonra evlendiler ve Taksim civarlarında Ayazpaşa Mezarlığı ile Ayazpaşa arasında kiraladıkları bir evde yaşamaya başladılar. Suluboya tabloları beğeni toplayan Zonaro, bir gün Teşrifat Nazırı Münir Paşa tarafından Yıldız Sarayı’na davet edildi. Burada Osman Hamdi ile tanışma imkanını buldu. Daha sonra Münir Paşa’nın eşine resim dersi vermeye başladı ve Zonaro çifti İstanbul’da sanata yakın çevrelerde iyice tanındı. Zonaro, Münir Paşa’ya ve II. Abdülhamid’e eserlerini gösterdi. Abdülhamid, Zonaro’nın suluboya tablolarını çok beğendi. Fausto Zonaro, 1896 yılında bir gün Galata Köprüsü üzerinde geçit yapmakta olan Ertuğrul Süvari Alayı’nı gördü ve bu gösteriyi çok beğendi. Her Cuma buraya gelerek geçidi izledi ve sonunda bu töreni resmeden ayrıntılı bir tablo yaptı. Bu tablo Münir Paşa ve II. Abdülhamid tarafından beğenildi. Zonaro Mecidiye Nişanı’na layık görüldü ve “Ressam-ı Hazret-i Şehriyari”, yani “Saray Ressamlığı” ünvanlığına layık görüldü. 1905 yılında II. Abdülhamid, Zonaro’dan İstanbul’un Fethi’ni tasvir eden tablolar yapmasını istedi. Zonaro’nun bu tabloları da çok beğenildi ve maaşına zam yapıldı. II. Abdülhamid devrildikten sonra kadroları tasfiye edilmeye başlandı. Zonaro da Ekim 1909’da görevinden alındı. O da ailesiyle birlikte İstanbul’u terk etti. İtalya’ya dönmesinden 10 yıl sonra, 1920’de eşinden ayrıldı ve kızıyla yaşamaya başladı. 74 yaşında San Remo’da vefat etti. Thalasso ve Zonaro’nun uzun yıllar yaşadıkları kente gösterdikleri bir kadirşinaslık örneği olan bu kitap büyük bir özenle renkli olarak sadece 300 adet basılmış ve numaralandırılmıştır. Kitabın 232 nüshası Japon kağıdına, kalanı ise velin kağıdına basılmıştır. Zonaro’nun metin içine dağılmış 49 resminden bazıları bilinen resimlerinin etüdleridir. Bunları birebir çalıştığı gibi bazen detay olarak da çalışmıştır. Bazıları ise kitap için özel olarak çalışıldığını düşündürmektedir. Zonaro, yayımlanmamış anılarında umutlarının karardığı bir zamanda eline gelen kitaptan, “Onca heyecan arasında kitabım çıktı. Déri Sé’adet. Yirmi yıldır titiz, yılmak bilmez bir çaba ile suladığım tarlama cömertçe attığım bir tohum” şeklinde söz eder. Bu kitap metni, metninin içeriği ve içindeki resimler ile sanat tarihçileri ve resim koleksiyoncuları için bir hazine değerindedir.

Detaylar
Lot: 37 » Tablo

FAUSTO ZONARO / RESSAM-I HAZRET-İ ŞEHRİYARİ (1854-1929)

“Turco”

İmzalı. Fotograf üzeri karışık teknik, pastel.
Altın tezyinatlı özel paspartusu içinde.

Referans: E.Benezit / Cilt: 10 Sayfa: 917

Ölçüler: 14.5 x 10 cm.
30 x 22.5 cm. (paspartulu)

Fausto Zonaro, İtalya Padova-Masi'de doğdu. 1891 yılında oryantalist bir tutkuyla merak ettiği İstanbula geldi. Fausto Zonaro, İstanbul’daki ilk günlerinde küçük boyutlu manzaralar, kent yaşamından sahneleri gösteren tablolar yaptı ve bunları Pera'lı bir tacire satarak geçimini sağladı. Teşrifat Nazırı Münir Paşa tarafından Yıldız Sarayı'na davet edildi ve burada Osman Hamdi Bey ile tanıştı. Fausto Zonaro, Münir Paşa'ya eserlerini II. Abdülhamit'e göstermek istediğini belirtti ve isteği yerine getirildi. Sultan II.Abdülhamid Han tarafından Mecidiye Nişanı'na layık görüldü ve "Ressam-ı Hazret-i Şehriyari", yani "Saray Ressamlığı" ünvanına sahip oldu.

Detaylar
Lot: 38 » Tablo

LEONARDO de MANGO (1843-1930)

"George August Wallin”

İmzalı. “12 Agosto1919” tarihli. Kağıt üzeri karakalem.
Georg August Wallin (1811-1852), Güneybatı Asya'ya yaptığı yolculuklarla tanınan Finli bir oryantalist, kaşif ve profesördür.

Referans: E.Benezit Cilt:7 Sayfa:140

Ölçüler: 37.5 x 26.5 cm.

İtalyan oryantalist, 1862'de bir desen yarışmasında birincilik ödülü kazandıktan sonra Napoli Akademisi'ne girdi. 8 yıl süren eğitim döneminde Mancinelli, Dominico Morelli gibi önemli hocalardan dersler aldı.1867'de ikinci kez desen dalında büyük ödül kazanan sanatçı bilgisini genişletmek ve yeni yerler tanımak amacıyla dönemin moda eğilimleri doğrultusunda Doğu ülkelerine seyahate çıktı. 1874'te Beyrut'a yerleşti.9 yıl burada kalan sanatçı birçok portre, peyzaj ve dini konulu kompozisyonlar yaptı. Mango Mısır ve Trablus'a da gitmiş, Kahire, Nil Nehri, çöl, vaha ve tarihi kalıntılar konulu Afrika'nın ışıklı mistik atmosferlerini yansıtan resimler yapmıştı. Leonardo de Mango 1883'te İstanbul'a gelmiş ve ölümüne kadar kısa birkaç yolculuğunun dışında burada yaşamıştır. Gezgin yabancı ressamlar gibi (Bello, Valeri, Fausto Zonaro) Mango'nun da İstanbul'a olan hayranlığı gerçekleştirdiği tablolarda görülür. Genellikle şeffaf boya katmanlarından oluşan eserlerinde belgesel arayış belirgindir. Kümeler halinde resmedilen figürlerinde etnografik özelliklere titizlikle uyulmuştur. İstanbul'un günlük yaşantısını yansıtan Bayramyeri, Dilenci vb resimlerinin dışında Fener, Eyüp, Adalar, Göksu gibi çok sayıdaki peyzajı İstanbul'da yaşayan yabancıların ilgisini çekmiş ve çoğu döneminde satılmıştır. Yirmiden fazla eserini de İstanbul'daki İtalyanların kurduğu Societa Operiaia'ya hediye etmiştir. Büyükada'dan Deniz Görünümü adlı resmi Roma'da Chigi Sarayı için alınmıştır.

Detaylar
Lot: 39 » Tablo

CONTE AMADEO PREZIOSI (1816-1882)

“Derviş”

İmzalı. Kağıt üzeri karışık teknik.

Referans: E.Benezit / Cilt: 8 Sayfa: 488

Ölçüler: 29 x 21.5 cm.

1816 yılında Malta’da doğdu. Erken yaşlardan itibaren sanata ilgi duydu. Malta'da çok takdir edilen bir ressam olan Giuseppe Hyzler tarafından eğitim gördü. Babası, Amedeo onun hukuk okumasını isterken, o daha çok sanat ve sanatla ilgileniyordu. Resim çalışmalarına École des Beaux-Arts'ta devam etti. İstanbul'a ayak bastığı 1851 yılından bu yana her geçen gün, sanatında olgunluğa erişen Amadeo Prezlosl, «Şark Giysileri» albümüyle Avrupa’da ün yapmıştı. Suluboya tabloları sanat çevrelerinde aranıyor, Şark manzaralarıyla dolu eserlerindeki üslup, hayranlık uyandırıyordu. Bu yüzden İstanbul’a gelen sanat tutkunları ve birçok elçiler, onunla dostluk kurmaktan haz duydular. ilk sergisini 1858’de Paris’te açtı. İkinci sergisi ise çok daha büyük anlam taşımaktadır. Çünkü, ancak milletlerarası sanat ustalığını kabul ettirmiş kişilerin eserlerinin sergilendiği Londra’daki Royal Academia’dan aldığı davet üzerine, 1863 yılında Londra’da bu akademinin salonlarında sergisini açtı. Günümüzde Louvre Müzesi Koleksiyonları arasında yer aldığı belirtilen «Şekerci Hacı Bekir» tablosuyla bu dükkânı ölümsüzleştiren Preziosi, günümüzde tüm Hacı Bekir kutuların» kapağındaki ressamdır.

Detaylar
Lot: 43 » Hat

SULTAN II.MAHMUD HAN TUĞRASI

“Kebecizâde Mehmed Vasfî Efendi”

19.Yüzyıl başı. Osmanlı. Ketebeli. Hicri 1234 (M.1819) tarihli. Açık renkli zemin üzerine is mürekkebi kullanılarak istifli sülüs hat ile tatbik edilmiş. Levhada, “Mahmud Han bin Abdülhamid el-muzaffer daima” tuğrası, tuğranın sağında “Adlî” mahlası, sol altta ise talik hat ile “Kebecizâde” şeklinde ketebe ve tarih yer almaktadır. Sultan II.Mahmud Han tuğrasının sol üst kısmına ise halkâr tekniğinde Rokoko üslubunda altın yapraklı bir “Türk Buketi” tatbik edilmiştir. Altın cetvelli.

Sultan IV.Mustafa ve Sultan II.Mahmud Han’ın şehzadelikleri döneminde hat hocaları olan Kebecizâde, Sultan II.Mahmud Han’a icâzet vermiş, saltanatı döneminde ise “Kâtib-i Sultâni” olmuştur. Sultan’ın inâyetiyle Hac vazifesine giderken görevini “Mustafa Râkım Efendi”ye devretmiştir. Türk Hat Sanatı’nın yüksek kıymette ele geçmez koleksiyonluk bir şaheseridir.

Provenans: Osmanlı Kadın Ressamlardan Nevzat Hanım Aile Koleksiyonu

Referans: Türk Hattatları, 1984 / Şevket RADO (Sayfa: 202)

Ölçüler: 30 x 25 cm.

Kebecizâde, Konyalı Ebûbekir Râşid Efendi’den Hicri 1181’de (1767) icâzet aldı. Galatasaray’da ve Topkapı Sarayı’nda hat hocası olarak uzun yıllar çalıştı ve birçok talebe yetiştirdi. Şehzâde Mahmud’un 1809’daki cülûsu üzerine “Kâtib-i Sultânî” olup “Ser Halka-i hoş-nüvisân” makamına nail olduğu gibi “da’î-i Hass-ı Cenâb-ı Cihân-bânîlerinde” bulundu. Sultan II.Mahmud Han’ın henüz tahta geçmeden önce yazdığı bir hilye-i şerifin altına Kebecizâde şu izin cümlesini yazmıştır; “Ammâ ba‘dü, bu hatt-ı latîf ve kelâm-ı münîf Hazret-i Şeyh İbnü’ş-Şeyh Hamdullah Efendi’nin intihab ettiği kavâid rüsûmu üzere sâhibü’l-hatt-ı hümâyun azametlü, mehâbetlü, kudretlü İbnü’s-Sultân Şehzâde Mahmûd-ı Adlî İbnü’s-Sultân Abdülhamîd Han İbnü’s-Sultân Ahmed Han efendimiz hazretlerinin istihkākı nümâyan olmağla hilyeleri ve kitâbetleri zeylinin ketebe tahrîrine izin verildi. Hüve’l-üstâd Mehmed Vasfi, 1222” (1807)”

Detaylar
Lot: 46 » Tombak

OSMANLI TOMBAK “SULTANİ” LEĞEN-İBRİK TAKIMI

18.Yüzyıl sonu, 19.Yüzyıl başı. Osmanlı. İstanbul işi. Kallavi boyutlarda ve Sultani özelliklerde bakırdan dövme tekniği ile imal edilmiş, altın ve cıva amalgamı ile tombaklanmış. Kabartma (repoussé), kazıma (grave) ve kalemişi teknikleri kullanılarak içleri kumlanmış stilize kabak çiçekleri ve floral süslemelerle bezenmiş. İbriği yassı kulplu, uzun emzikli, boynu boğumlu, kubbesel kapaklı, kapağı kozalak tutamaklı. Leğeni geniş tas formunda hazneli, yayvan ağızlı, ağızı stilize bezemeli çember ile çevrili. Sarayda bu tip leğen-ibrikler ayak sehpaları ile kullanılır ve hizmete “ibrik gülamı” ile “ibrikdar” bakardı. Kondisyonu ve ihtişamlı görselliği ile dikkat çeken eser Türk Maden Sanatı’nın en kıymetli örneklerindendir. Benzer örnekleri müze koleksiyonlarında yer alan, ele geçmez gerçek koleksiyonluk şaheserdir.

Ekspertiz: Eserin, Sn.Güner Liman tarafından verilmiş sertifikası mevcuttur.

Leğen Çap: 41 cm.
İbrik Yükseklik: 36 cm.

18. yüzyılda ekonomik nedenlerle altın ve gümüş eserlerin yapımının azalması, altın görünümlü tombakların çoğalmasına neden olmuştur. Tombak, altın-civa karışımı ile kaplanmış bakır ve bakır alaşımı eşyanın genel adıdır. Osmanlı maden sanatında bakır ve bakır alaşımı pirinç, günlük yaşamda ve dinsel yapılarda kullanılan eşyalarda, askeri teçhizatta, mimari süsleme elemanlarında yaygın kullanım alanı bulmuştur. Osmanlı maden sanatının erken dönemine ait örnekler askeri teçhizattır. 15. yüzyılda form ve süslemelerde Memlûk etkisi görülürken, 16. yüzyıl başlarında klasik Osmanlı üslubu şekillenmiştir. Altın ve gümüşün bir özelliği de civa içinde çözülebilmeleri yani sıvılaşabilmeleridir. Bu, civa ile altın karışımı sıvıya amalgam denir. Bu özellikten yararlanılarak gerçekleştirilen yaldızlama ya da Osmanlıca adıyla tombaklama tekniği ile çok sağlam ve düzgün bir kaplama elde edildiği için günümüze kadar kullanılmıştır. Tombaklama yapmak için “cam veya porselen bir kabın içinde” civa ve çok ince kıyılmış 24 ayar altın karıştırılır. Bu karışım “ahşap bir çubukla” karıştırılarak, altının civa içinde tümüyle çözülmesi yani sıvılaşması sağlanır. Daha sonra ince bir tülbentle süzülen sıvı alaşım yani amalgam kullanıma hazır hale gelmiştir. Altın kaplanacak eşyanın yüzeyi bütün oksit ve kirlerden temizlenip kurutulur. Tombak yapılacak yüzeye bir fırça, mantar parçası veya bez tampon ile amalgam yedirilerek sürülür. Tombaklanmış eşya, “küllenmekte olan odun kömürü ateşi” üzerine konularak veya düşük ısıda fırınlanarak civanın uçması sağlanır. (Bu safhada buharlaşan civanın solunması son derece tehlikelidir ve geçmişte bu mesleği yapan kişilerde hayati sorunlara yol açmıştır. Bu nedenle ustalık isteyen ve incelikleri olan bir sanattır) Geriye kalan altın yüzeye iyice sızmış ve yapışmış olduğundan, kaplama oldukça kalitelidir.

Detaylar
önceki
Sayfaya Git: / 9
sonraki