Osmanlı Rokokosu üslubunda kadife üzerine altın kılaptan kullanılarak dival işi tekniğinde imal edilmiş.
Ölçüler: 190 x 150 cm.
Türk kadınının ustalık ve hayal gücünü yansıtan işlemeler giyecek ve kullanılacak eşyalardan, askeri malzemeye kadar her konuda yaygın uygulama alanı bulmuştur. Gergef veya kasnakta, keten, pamuklu, yünlü, ipekli dokumalar veya deri üzerinde; ipek iplik, sırma (altın tel) ve sim (gümüş tel) kullanılarak çeşitli işleme örnekleri yapılmıştır. Saray ve konakların hareminde yaşayan kadınların çeyiz hazırlamak ve boş zamanlarını değerlendirmek amacıyla yaptıkları işlemeler yanında, özellikle bir ekip çalışmasını gerektiren yorgan yüzleri, sedir takımları, kıyafetler ve askeri malzeme üzerindeki ağır işlemeler profesyonel işleyiciler tarafından atölyelerde yapılmış olmalıdır.
Kadife üzerine sırma ya da kılaptanla kabartma olarak yapılan Dival işi örtülerin tarihi Selçuklular devrine kadar uzanmaktadır. Her ne kadar bazı kaynaklarda Arap Yarımadasından geldiği bildirilmekte ise de kullanılan desen ve motifler bunun öz bir Türk el sanatı olduğunu göstermektedir. Sırmacılık önceleri saraçlar tarafından yapılırdı. Selçukluların dağılmasından sonra ortaya çıkan beyliklerden Dulkadiroğlu Beyliğinin merkezi Maraş, Elbistan ve çevresi idi. Bu dönemde Osmanlı sarayına gelin gelen Dulkadiroğlu Beyinin kızı Emine Hatun’un çeyizleri arasında bulunan sırma işleri saray çevresinin dikkatini çekmiş ve çok beğenilmiştir. Bundan sonra Fatih Sultan Mehmet’e gelin giden Dulkadiroğlu Beyinin kızı Sıddi Mükrime Hatun’un çeyizleri arasında 40 katır yükü çeşitli sırma işlerinin olması bu Türk el sanatının Rumeli’ye geçmesine yol açmıştır. Bu tarihten sonra Osmanlı Türk sanatında önemli bir yer tutan sırma işlemeciliği saraçlıktan ayrı özel bir sanat dalı haline gelmiştir. Osmanlı sarayına Maraş’tan gelen bu iki gelinden sonra sırma işlerinin zengin aile kızlarının çeyizleri arasında bulunması gelenek halini almış, hatta bu durum köylere ve aşiretlere kadar yayılmıştır. Köylerde gelin olacak kızlara sırma işlemeli fes alınıp takılması karşılıklı anlaşma şartı olup başlık parasından daha önemli bir yer tutmuştur. Dival işlemeler Maraş ilinden Anadolu’ya yayıldığı için Maraş işi olarak da bilinmektedir.
Türklere çeyiz geleneğinin Orta Asya kültürlerinden geldiği bilinmektedir. Daha sonraları İslam kültürünün etkisiyle çeyiz muhtevası değişiklik göstermiştir. Anadolu yerleşmelerinde çeyiz, kızların baba evinden oğlan evine götürdükleri "mal ve mülk"ün bütünü olarak adlandırılır. Kız doğduğu gün, kızın adına çeyiz sandığı alınır, evlilik çağına gelinceye kadar bazen kendi eliyle, bazen işin erbabınca yapılan örtüler, halılar, danteller, oyalar, takımlar bu sandıkta biriktirilir. Bir genç kızın yetiştiği uzun zaman dilimi içinde sararmasın, güvelenmesin diye de ara ara bakıma alınarak, havalandırılırdı. Çeyizin harcamalarını karşılamak için yeni doğan kız bebeğin adına kavak veya kavaklar dikilir. Kavak, kısa sürede yetişen ve satılması çok kolay bir ağaç olduğu için tercih edilmiştir. Osmanlı döneminde, gelin padişahın kızıysa, çeyiz sandığı şanlı çeyiz alayları düzenlenerek damat evine törenle götürülürmüş. Eğer gelin hanedandan ise çeyiz sepetlere ve sandıklara konulup, araba ve atlara yüklenirmiş. Çeyiz alayına, yeniçeri ağası başkanlık yaparken ona teberdarlar, nişancı, defterdar, kapıcıbaşıları, bölük ağaları, sipahi silahtar ağaları, sekbanbaşı, kul kethüdası, Divan-ı Hümayun hocaları, topçubaşı, cebecibaşı, Degah-ı Ali çavuşları, subaşı, aşçıbaşı ve gedikli zaimler eşlik etmekteymiş. Çeyiz alayı süresince mehterhane marşlar çalar, damadın konak ya da sarayına gidilerek çeyiz teslim edilirmiş. Damat, alaya katılanlara ünvanlarına göre armağanlar dağıtırmış.