• Vazgeç
    Filtrele
Filtrele

MÜZELİK ESERLER MÜZAYEDESİ | 33

Arthill Müzayedeleri, konusunun en değerli uzman ve otoritelerinin ekspertiz ve katkıları ile hazırlanmakta, Türk ve İslam Eserleri Müzesi, Ayasofya Müzesi, Türbeler, Vakıflar ve Askeri Müze uzmanlarının onayı ile gerçekleşmektedir.

Eserlere pey vermek ve "Online Canlı Müzayede"ye katılmak için web sitemiz üzerinden üye olunuz. Eserler ile ilgili olarak +90 538 833 1391 no'lu telefondan bilgi alabilir, ayrıca randevu oluşturarak The Ritz-Carlton Residence'daki adresimizde koleksiyonu yakından inceleyebilir ve uzmanlardan bilgi alabilirsiniz.

Müzayedelerimizde uygulanan komisyon oranı %15, KDV oranı ise %20'dir. Ödeme süresi müzayede bitiminden sonra "7" (yedi) iş günüdür, ödemelerde o günkü "TCMB" döviz kuru esas alınır. Açık arttırma sonrası "SATIŞ İPTALİ, CAYMA HAKKI, veya ALIMDAN VAZGEÇME" söz konusu değildir, cezai şart olarak %35 aracılık hizmeti uygulanır.

  • Kategori: Gümüş
Lot: 13 » Gümüş

SULTAN II.ABDÜLHAMİD HAN’IN KIZI NÂİLE SULTAN’A AİT AZNAVUR İŞİ GÜMÜŞ TEPSİ

19.Yüzyıl. Osmanlı. Saray işi. Eski Türkçe (Osmanlıca) ile sahibinin adı “Devletlü İsmetlü Nâile Sultan-ı Aliyyetü'ş-şân Hazretleri” ibareli. Sultani özelliklerde ve Osmanlı Rokokosu üslubunda tasarlanmış, çift kulplu. Üst seviye aznavur (guilloché) işçiliği ile zengin dekorlu, merkezi kazıma (grave) ve kalemişi tekniği ile oluşturulmuş “Rokoko” madalyonlu. Fevkalade kondisyonda. Osmanlı Gümüş Sanatı’nın Hanedan’a ait olması sebebi ile büyük önem arz eden yüksek kıymette ele geçmez koleksiyonluk şaheseridir.

Ölçüler: 41 x 68 cm.
Ağırlık: 2882 gr.

Naile Sultan (1884-1957), Sultan II. Abdülhamid Han'ın ve Dilpesend Kadınefendi'nin kızıdır. Naile Sultan sarayda özel eğitim gördü, piyano, viyolonsel ve arp çalmasını öğrendi. 1901'de Gazi Osman Paşa'nın oğlu Cemaleddin Bey'le nişanlandı ancak bir süre sonra bir aşk skandalı yüzünden nişan bozuldu. Daha sonra 1905 yılında vezir Arif Hikmet Paşa'yla evlendi. Kuruçeşme Sahilsarayı'nda oturdular. 1924'te Hanedan'ın yurt dışına sürgün edilmesi üzerine eşiyle beraber Beyrut'a yerleşti. 1952'de Hanedan'ın kadınlarına Türkiye'ye dönme izni çıkınca diğer kız kardeşleri gibi Türkiye'ye döndü.

Detaylar
Lot: 30 » Gümüş

OSMANLI SARAY İŞİ MİNELİ (PLIQUE-À-JOUR) GÜMÜŞ ZARF TAKIMI

19.Yüzyıl. Osmanlı. Saray işi. 12 adetten oluşan tam takım, Rus “Kuznetsov” damgalı porselen fincanları ile birlikte. Gümüş, altın vermeyli. Eski Türkçe (Osmanlıca) ile “sülüs” hattı kullanılarak yazılmış “Keyifler tamam olsun, Afiyet olsun” ibareli. Osmanlı eserlerde zor tesadüf edilen “Plique-à-Jour” mine tekniği ile yapılmış. Ajurlu alanlara kırmızı, yeşil ve kobalt renk mine uygulanmış, tekrarlı “hilal”, “alem” ve “mızrak” motifleri ile bezenmiş. Haliyle. Orijinal “Osmanlı İmparatorluk Armalı” bordo renk muhafazası içerisinde. Osmanlı Gümüş Sanatı’nın son derece nadir, yüksek kıymette koleksiyonluk şaheserleridir.

Ölçüler: 6 x 5.5 cm. (her biri)
Ağırlık: 496 gr.

Osmanlı Saray Hazinesi’nden günümüze ulaşan değerli pek çok yapıtın arasında, çoğunlukla geç dönemlere ilişkin çay, kahve ve şerbet takımı gibi eşyalar geniş bir yer tutar. Söz konusu takımların bazıları zarflıdır. Büyük çoğunluğu altın, gümüş, mineli ve murassa olan bu grup eşya içinde en zengin çeşide sahip olanlar kahve fincanı zarflarıdır. Fincan zarfları, kahve içerken elin yanmaması için yapılmıştır. Osmanlı döneminde kulpsuz olan küçük boyutlu porselen fincanlar, zarfların içine yerleştirilir ve kahve bu şekilde içilirdi. Zarflar genellikle, ağız kısımları fincanınkinden biraz aşağıda olmak üzere, dudak payı bırakılarak yapılırdı. Zarf, bir nesneyi sarıp çevreleyen, koruyup taşıyan demektir. Zarflar Osmanlı’nın estetik zarafetini en iyi gösteren örneklerdendir. Genellikle küçük boyutta olanlara “bülbül yuvası”, daha geniş ve derinlerine ise “kallavi” adı verilirdi. 1640 tarihli “Narh Defterleri”ndeki fincan listesinde “paşa fincanı”, “hatai” gibi değişik isimler de yer almaktadır.

Osmanlı’da kahve ikramı törenseldir. Şöyle ki; kahve ikramını üç ya da dört genç kız yapar. Kızlardan biri mangal örtüsünü, ikincisi kahve tepsisiyle birlikte fincan ve zarfları, üçüncü kız stile oturtulmuş kahve ibriğini getirir, dördüncüsü ise fincanları doldurup zarflara yerleştirerek, zarfın ayağından iki parmağı ile tutarak tek tek konuklara ikram ederdi. Osmanlıda en seçkin fincan zarflarına sahip olmak önemli idi. Çünkü sahibi inceliğinin ve servetinin bir kanıtı olarak bu zarflar ile kahve ikram ederdi. Zarflar öylesine değerli ve mühimdi ki çeyiz sandıklarının en gözde eşyaları arasında kabul edilirlerdi.

Detaylar
Lot: 44 » Gümüş

SULTAN III.AHMED HAN TUĞRALI GÜMÜŞ DİVİT

18.Yüzyıl başı. Osmanlı. Sultan III.Ahmed Han (1703-1730) tuğralı. Eski Türkçe (Osmanlıca) ile “Amel-i Mehmed” usta damgalı. Murassa gümüş, yakut taş montürlü. Cübbe kolunun içinde yani yende taşınan tip kol diviti. Birbirine tesbit edilmiş mürekkep hokkası ve kalem muhafazasından (kalemdan) oluşmakta, altın vermeyli. Yalın işçilikli, kazıma (grave) ve kalemişi tekniği ile “Osmanlı Rokokosu” üslubunda stilize tezyinatlı, mürekkep kapağı iri yakut taş mıhlı. Fevkalade kondisyonda. Osmanlı Gümüş Sanatı’nın yüksek kıymette ele geçmez koleksiyonluk bir örneğidir.

Referans: Eserin tuğrası "Osmanlı Gümüş Damgaları / Garo Kürkman" kitabının 43.sayfasında, usta damgası ise 106.sayfasında yer almaktadır.

Ölçüler: 6 x 7 x 30 cm.
Ağırlık: 551 gr.

Divit, genellikle silindir biçimli bir kalemdan ile bir hokkadan oluşan yazı takımıdır. Kolay taşınması için kalemdan ve hokka birbirine bağlı olarak tasarlanmıştır. Hattatlar ve katipler divitlerini bellerine sardıkları kuşağın içinde taşırlar, kaymasın diye de “divit şiltesi” denen genelde deriden yapılan bir kılıf içine koyarlardı. Divitlerde hokka kalemdanın alt bölümüne dışarıdan bakıldığında görülmeyecek biçimli vidalı olarak yerleştirilir ya da üst bölümün kenarına perçinlenirdi. Divitler boy ve özelliklerine göre başlıca “hattat diviti”, “kâtip diviti” ve “kassam diviti” olarak üçe ayrılır. Birçok malzemeden yapılmış olan divitler mevcut olsa da abanoz, fildişi ve altından olanlarına son derece nadir tesadüf edilir. Divit sanatkarlarına “Devati” denilir. Divit yapımı hayli ustalık ve emek isteyen zor bir sanat dalıdır. Evliya Çelebi (1611-1682) divitçi esnafına ait dükkânların Beyazıt’ta kağıtçılar içinde bulunduğunu nakletmiştir. “Devati”ler / Divitçiler, Süleymaniye Camii avlu duvarı önünde boydan boya sıralanmış kırka yakın dükkânda ve bir kısmı da Üsküdar’da bugün Arakıyeci Hacı Cafer Mahallesi adını taşıyan yerde 1900 başlarına kadar faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.

Detaylar
Lot: 112 » Gümüş

SULTAN III.AHMED HAN TUĞRALI GÜMÜŞ DİVİT

18.Yüzyıl başı. Osmanlı. Sultan III.Ahmed Han (1703-1730) tuğralı. Eski Türkçe (Osmanlıca) ile “Amel-i Mehmed” usta damgalı. Gümüş. Cübbe kolunun içinde yani yende taşınan tip kol diviti. Birbirine tesbit edilmiş mürekkep hokkası ve kalem muhafazasından (kalemdan) oluşmakta, altın vermeyli. Yalın işçilikli, kazıma (grave) ve kalemişi tekniği ile stilize floral tezyinatlı. Fevkalade kondisyonda. Osmanlı Gümüş Sanatı’nın yüksek kıymette ele geçmez koleksiyonluk bir örneğidir.

Referans: Eserin tuğrası "Osmanlı Gümüş Damgaları / Garo Kürkman" kitabının 43.sayfasında, usta damgası ise 106.sayfasında yer almaktadır.

Ölçüler: 5.5 x 29.5 x 6 cm.
Ağırlık: 452 gr.

Divit, genellikle silindir biçimli bir kalemdan ile bir hokkadan oluşan yazı takımıdır. Kolay taşınması için kalemdan ve hokka birbirine bağlı olarak tasarlanmıştır. Hattatlar ve katipler divitlerini bellerine sardıkları kuşağın içinde taşırlar, kaymasın diye de “divit şiltesi” denen genelde deriden yapılan bir kılıf içine koyarlardı. Divitlerde hokka kalemdanın alt bölümüne dışarıdan bakıldığında görülmeyecek biçimli vidalı olarak yerleştirilir ya da üst bölümün kenarına perçinlenirdi. Divitler boy ve özelliklerine göre başlıca “hattat diviti”, “kâtip diviti” ve “kassam diviti” olarak üçe ayrılır. Birçok malzemeden yapılmış olan divitler mevcut olsa da abanoz, fildişi ve altından olanlarına son derece nadir tesadüf edilir. Divit sanatkarlarına “Devati” denilir. Divit yapımı hayli ustalık ve emek isteyen zor bir sanat dalıdır. Evliya Çelebi (1611-1682) divitçi esnafına ait dükkânların Beyazıt’ta kağıtçılar içinde bulunduğunu nakletmiştir. “Devati”ler / Divitçiler, Süleymaniye Camii avlu duvarı önünde boydan boya sıralanmış kırka yakın dükkânda ve bir kısmı da Üsküdar’da bugün Arakıyeci Hacı Cafer Mahallesi adını taşıyan yerde 1900 başlarına kadar faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.

Detaylar
Lot: 113 » Gümüş

SULTAN III.SELİM HAN TUĞRALI GÜMÜŞ DİVİT

18.Yüzyıl. Osmanlı. Sultan III.Selim Han (1789-1807) tuğralı. Eski Türkçe (Osmanlıca) ile “Amel-i Şehrî” usta damgalı. Gümüş. Cübbe kolunun içinde yani yende taşınan tip kol diviti. Birbirine tesbit edilmiş mürekkep hokkası ve kalem muhafazasından (kalemdan) oluşmakta, altın vermeyli. Yalın işçilikli, kazıma (grave) ve kalemişi tekniği ile stilize floral tezyinatlı. Fevkalade kondisyonda. Osmanlı Gümüş Sanatı’nın yüksek kıymette ele geçmez koleksiyonluk bir örneğidir.

Referans: Eserin tuğrası "Osmanlı Gümüş Damgaları / Garo Kürkman" kitabının 45.sayfasında, usta damgası ise 107.sayfasında yer almaktadır.

Ölçüler: 5 x 24 x 6 cm.
Ağırlık: 269 gr.

Divit, genellikle silindir biçimli bir kalemdan ile bir hokkadan oluşan yazı takımıdır. Kolay taşınması için kalemdan ve hokka birbirine bağlı olarak tasarlanmıştır. Hattatlar ve katipler divitlerini bellerine sardıkları kuşağın içinde taşırlar, kaymasın diye de “divit şiltesi” denen genelde deriden yapılan bir kılıf içine koyarlardı. Divitlerde hokka kalemdanın alt bölümüne dışarıdan bakıldığında görülmeyecek biçimli vidalı olarak yerleştirilir ya da üst bölümün kenarına perçinlenirdi. Divitler boy ve özelliklerine göre başlıca “hattat diviti”, “kâtip diviti” ve “kassam diviti” olarak üçe ayrılır. Birçok malzemeden yapılmış olan divitler mevcut olsa da abanoz, fildişi ve altından olanlarına son derece nadir tesadüf edilir. Divit sanatkarlarına “Devati” denilir. Divit yapımı hayli ustalık ve emek isteyen zor bir sanat dalıdır. Evliya Çelebi (1611-1682) divitçi esnafına ait dükkânların Beyazıt’ta kağıtçılar içinde bulunduğunu nakletmiştir. “Devati”ler / Divitçiler, Süleymaniye Camii avlu duvarı önünde boydan boya sıralanmış kırka yakın dükkânda ve bir kısmı da Üsküdar’da bugün Arakıyeci Hacı Cafer Mahallesi adını taşıyan yerde 1900 başlarına kadar faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.

Detaylar
Lot: 114 » Gümüş

SULTAN II.MAHMUD HAN TUĞRALI GÜMÜŞ KANDİL

19.Yüzyıl başı. Osmanlı. Sultan II.Mahmud Han (1808-1839) tuğralı. Ajurlu, tek hazneli. Kazıma (grave) ve kalemişi tekniği ile zarif dekorlu. Gövdesi girlandlarla çevrili, stilize akantus yaprakları ile bezeli. Gümüş askılı ve askı aparatlı, her halkası tuğralı. Osmanlı Gümüş Sanatı’nın koleksiyon değeri yüksek seçkin bir örneğidir.

Referans: Eserin damgası "Osmanlı Gümüş Damgaları / Garo Kürkman" kitabının 45.sayfasında yer almaktadır.

Ölçüler: 16 x 13 cm.
Zincir Uzaklık: 48 cm.
Ağırlık: 457 gr.

Form ve motifleri genellikle bir inancı yansıtan ve aydınlığı temsil eden kandiller eşya ve sembol olarak kutsal kitaplarda önemli bir yer tutar. Hz. Süleyman’ın sarayında ve daha sonra Bâbil’e götürülen değerli eşya arasında altın kandiller de vardı (I. Krallar, 7/49; II. Tarihler, 13/11; Yeremya, 52/19). Yeni Ahid’de Hz. Îsâ’ya izâfe edilen bir cümlede Hz. Yahyâ kandile benzetilir (Yuhanna, 5/35-36). Simeon da Hz. Îsâ’yı henüz bebekken kucağına alıp ondan Allah’ın bütün milletlerin yolunu aydınlatmak için hazırladığı ışık diye bahseder (Luka, 2/31). Bu söz, Hıristiyan dünyasında ışığa ve onun kaynağı olan mum ve kandile neredeyse kutsallık izâfe edilecek bir önem kazandırmıştır. Vaftiz, düğün ve cenaze törenlerinde gündüz de olsa mum yakıldığı gibi kilise ve dindar Hristiyan evlerindeki Meryem ana ve Hz. Îsâ ikonalarının önünde de hiç sönmeyen kandiller yakılmaktadır; Türkçe’deki “Meryem Ana kandili gibi” (zayıf yanan, güçsüz ışık) deyimi de buradan gelmektedir.

Detaylar
Lot: 115 » Gümüş

SULTAN II.ABDÜLHAMİD HAN TUĞRALI GÜMÜŞ ZARF TAKIMI / 12’Lİ

19.Yüzyıl. Osmanlı. Sultan II.Abdülhamid Han (1876-1909) tuğralı. 12 adetten oluşan tam takım. Rus “Kuznetsov” damgalı porselen fincanları ile birlikte. Ajur işçilikli, kazıma (grave) ve kalemişi tekniği ile madalyonlar içerisi “Osmanlı İmparatorluk Arması”, “Ayasofya” ve “Kızkulesi” tasvirli, stilize floral motifler ve kuş figürleri ile zenginleştirilmiş. Altın vermeyli. Orijinal Sultan II.Abdülhamid Han tuğralı bordo renk muhafazası içerisinde. Osmanlı Gümüş Sanatı’nın tam takım olarak zor tesadüf edilen koleksiyonluk örnekleridir.

Referans: Eserin damgası "Osmanlı Gümüş Damgaları / Garo Kürkman" kitabının 47.sayfasında yer almaktadır.

Ölçüler: 6 x 5.5 cm.
Ağırlık: 214 gr.

Osmanlı Saray Hazinesi’nden günümüze ulaşan değerli pek çok yapıtın arasında, çoğunlukla geç dönemlere ilişkin çay, kahve ve şerbet takımı gibi eşyalar geniş bir yer tutar. Söz konusu takımların bazıları zarflıdır. Büyük çoğunluğu altın, gümüş, mineli ve murassa olan bu grup eşya içinde en zengin çeşide sahip olanlar kahve fincanı zarflarıdır. Fincan zarfları, kahve içerken elin yanmaması için yapılmıştır. Osmanlı döneminde kulpsuz olan küçük boyutlu porselen fincanlar, zarfların içine yerleştirilir ve kahve bu şekilde içilirdi. Zarflar genellikle, ağız kısımları fincanınkinden biraz aşağıda olmak üzere, dudak payı bırakılarak yapılırdı. Zarf, bir nesneyi sarıp çevreleyen, koruyup taşıyan demektir. Zarflar Osmanlı’nın estetik zarafetini en iyi gösteren örneklerdendir. Genellikle küçük boyutta olanlara “bülbül yuvası”, daha geniş ve derinlerine ise “kallavi” adı verilirdi. 1640 tarihli “Narh Defterleri”ndeki fincan listesinde “paşa fincanı”, “hatai” gibi değişik isimler de yer almaktadır.

 

Osmanlı’da kahve ikramı törenseldir. Şöyle ki; kahve ikramını üç ya da dört genç kız yapar. Kızlardan biri mangal örtüsünü, ikincisi kahve tepsisiyle birlikte fincan ve zarfları, üçüncü kız stile oturtulmuş kahve ibriğini getirir, dördüncüsü ise fincanları doldurup zarflara yerleştirerek, zarfın ayağından iki parmağı ile tutarak tek tek konuklara ikram ederdi. Osmanlıda en seçkin fincan zarflarına sahip olmak önemli idi. Çünkü sahibi inceliğinin ve servetinin bir kanıtı olarak bu zarflar ile kahve ikram ederdi. Zarflar öylesine değerli ve mühimdi ki çeyiz sandıklarının en gözde eşyaları arasında kabul edilirlerdi.

Detaylar
önceki
Sayfaya Git: / 1
sonraki