OSMANLI 19.YÜZYIL SULTAN II.MAHMUD HAN TUĞRALI SETTARE-İ ŞERİFE / KABE PUŞİDESİ
19.Yüzyıl başı. Osmanlı. İslam Halifesi ve Osmanlı Sultanı II.Mahmud Han (1808-1839) tuğralı. Yeşil atlas üzerine gümüş ve altın sırma ile dolgu sarma tekniğinde tatbik edilmiş. Müstesna eserin tasarımı merkezdeki Sultan II.Mahmud Han tuğrasını çevreleyen kitabeler, yazı kuşakları, istifler ve madalyonlardan oluşmakta. Sırasıyla Fetih Suresi’nin ilk ayeti “İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ / Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik”, “Çehâr-yâr-ı Güzîn”, “Kelime-i tevhid” ve “Ayete’l-Kürsi” (Bakara Suresi 255.Ayet) ustalıkla işlenmiş. Mekke ve Medine’nin fethinden sonra hac zamanında Sürre alaylarıyla birlikte saraydan kutsal topraklara gönderilen örtülerin fevkalade tasarıma ve görsel etkiye sahip, manevi ve kutsal kıymeti tarifsiz, ele geçmez müzelik örneğidir.
Müzayede Referans: Sotheby’s Londra / 24 Ekim 2007 “Arts of the Islamic World” Lot 39 Satış Fiyatı: 465.000 USD. (Sultan II.Mahmud Han tuğralı benzer bir örnek)
Ölçüler: 275 x 160 cm.
OSMANLI 19.YÜZYIL ASKERİ SANCAK
19.Yüzyıl. Osmanlı. Bordo renk ipek saten üzerine “Kelime-i Tevhid” tatbik edilmiş, astarlı ve saçaklı. İyi kondisyonda. Zor tesadüf edilen, yüksek kıymette gerçek koleksiyonluk eserdir.
Ölçüler: 80 x 90 cm.
OSMANLI 19.YÜZYIL DİVAL İŞİ YASTIK YÜZÜ
19.Yüzyıl. Osmanlı. Ayasofya tasvirli. Eski Türkçe ile “Ayasofya” ibareli. Lacivert renk kadife üzerine altın kılaptanla dival işi tekniğinde uygulanmış, saçaklı. Elde işlenmesi çok zor olan, emek ve sabır isteyen bu eserlerden günümüze fevkalade kondisyonda ulaşan örnek az sayıdadır. Osmanlı Tekstil Sanatı’nın son derece estetik ve gösterişli, fevkalade kondisyonu ile dikkat çeken koleksiyonluk bir örneğidir.
Ölçüler: 48 x 46 cm.
OSMANLI 19.YÜZYIL “MUSEVİ” SIRMALI KESE
19.Yüzyıl. Osmanlı. Ay-Yıldız motifli. Her iki yüzde İbranice “İbrahim” temalı yazılarla dekorlu. Mor renk kadife üzerine altın kılaptanla dival işi tekniğinde uygulanmış, içi keseli, gergi ipleri püsküllü. Elde işlenmesi çok zor olan, emek ve sabır isteyen bu eserlerden günümüze fevkalade kondisyonda ulaşan örnek az sayıdadır. Türünün kondisyonu ve görsel özellikleri ile dikkat çeken, nadir koleksiyonluk örneğidir.
Ölçüler: 26 x 18 cm.
OSMANLI 19.YÜZYIL SANDIK ÇIKMASI “HEREKE” İPEK DOKUMA BOHÇA
“Hereke Fabrika-i Hümâyûnu”
19.Yüzyıl. Osmanlı. Sultan Abdülmecid Han döneminde Dolmabahçe Sarayı’nın ek yapılarından "Saray Dokumahanesi"nin taşınması ile kurulan “Hereke Fabrika-i Hümâyûnu” üretimi. Hereke ipek dokuma, yüzeyi stilize floral unsurlarla bezenmiş, kırmızı, mavi ve mor habbelerle zenginleştirilmiş. Astarlı, Hereke bordürlü. Fevkalade kondisyonda, sandık çıkması. Osmanlı Tekstil Sanatı’nın yüksek kıymette koleksiyonluk örneğidir.
Ölçüler: 107 x 107 cm.
19. yüzyılın ortalarında Ohannes ve Boğos Dadyan kardeşler İzmit’in Hereke bölgesinde bir çuha atölyesi kurarlar. Bu atölye 1845 yılındaki bir gezisinde Sultan Abdülmecid Han’ın dikkatini çeker. Sultan atölyeyi saraya bağlar, fabrikaya dönüştürür ve adı “Hereke Fabrika-ı Hümayunu” olur. 75 adet tezgâhla üretime başlayan işletme saraya bağlanmasının ardından Fransa’dan getirilen dokuma tezgâhları ile büyür. Sultan II. Abdülhamid Han döneminde 1000 tezgâh ile halı üretimine de başlanır. Batı ve doğu tarzlarını harmanlayarak kendine has bir üslup geliştiren Hereke Fabrikası, 1846 yılında ürün tescil belgesi alır. 1855 yılında Paris Uluslararası Sergisi’nde mansiyon, 1862’de Londra II. Uluslararası Sergisi’nde ipekli dokumalar ile madalya kazanan Hereke Fabrika-ı Hümayunu, Viyana (1892), Lyon (1894), Brüksel (1910) ve Torino (1911) şehirlerinde de halı ve kumaşlarının kalitesiyle önemli ödüllere layık görülmüştür.
OSMANLI 19.YÜZYIL “SANDIK ÇIKMASI” İŞLEME BOHÇA
19.Yüzyıl. Osmanlı. Sandık çıkması. Eser pembe renk ipek saten üzerine altın kılaptanla dival işi tekniğinde Osmanlı Rokokosu üslubunda merkezdeki madalyonu çevreleyen stilize floral unsurlarla bezenmiş, köşebentleri taçlandırılmış ve zarif bir bordür ile neticelendirilmiştir. Fevkalade kondisyonda. Elde işlenmesi zor olan, emek ve sabır isteyen, döneminde de kıymetli çeyiz malzemesi sayılan bu eserlerden günümüze iyi kondisyonda ulaşan örnek az sayıdadır. Saray ve konakların hareminde yaşayan kadınların çeyiz hazırlamak ve boş zamanlarını değerlendirmek amacıyla yaptıkları işlemelerin koleksiyonluk bir örneğidir.
Ölçüler: 97 x 97 cm.
Türk kadınının ustalık ve hayal gücünü yansıtan işlemeler giyecek ve kullanılacak eşyalardan, askeri malzemeye kadar her konuda yaygın uygulama alanı bulmuştur. Gergef veya kasnakta, keten, pamuklu, yünlü, ipekli dokumalar veya deri üzerinde; ipek iplik, sırma (altın tel) ve sim (gümüş tel) kullanılarak çeşitli işleme örnekleri yapılmıştır. Saray ve konakların hareminde yaşayan kadınların çeyiz hazırlamak ve boş zamanlarını değerlendirmek amacıyla yaptıkları işlemeler yanında, özellikle bir ekip çalışmasını gerektiren yorgan yüzleri, sedir takımları, kıyafetler ve askeri malzeme üzerindeki ağır işlemeler profesyonel işleyiciler tarafından atölyelerde yapılmış olmalıdır.
Kadife üzerine sırma ya da kılaptanla kabartma olarak yapılan Dival işi örtülerin tarihi Selçuklular devrine kadar uzanmaktadır. Her ne kadar bazı kaynaklarda Arap Yarımadasından geldiği bildirilmekte ise de kullanılan desen ve motifler bunun öz bir Türk el sanatı olduğunu göstermektedir. Sırmacılık önceleri saraçlar tarafından yapılırdı. Selçukluların dağılmasından sonra ortaya çıkan beyliklerden Dulkadiroğlu Beyliğinin merkezi Maraş, Elbistan ve çevresi idi. Bu dönemde Osmanlı sarayına gelin gelen Dulkadiroğlu Beyinin kızı Emine Hatun’un çeyizleri arasında bulunan sırma işleri saray çevresinin dikkatini çekmiş ve çok beğenilmiştir. Bundan sonra Fatih Sultan Mehmet’e gelin giden Dulkadiroğlu Beyinin kızı Sıddi Mükrime Hatun’un çeyizleri arasında 40 katır yükü çeşitli sırma işlerinin olması bu Türk el sanatının Rumeli’ye geçmesine yol açmıştır. Bu tarihten sonra Osmanlı Türk sanatında önemli bir yer tutan sırma işlemeciliği saraçlıktan ayrı özel bir sanat dalı haline gelmiştir. Osmanlı sarayına Maraş’tan gelen bu iki gelinden sonra sırma işlerinin zengin aile kızlarının çeyizleri arasında bulunması gelenek halini almış, hatta bu durum köylere ve aşiretlere kadar yayılmıştır. Köylerde gelin olacak kızlara sırma işlemeli fes alınıp takılması karşılıklı anlaşma şartı olup başlık parasından daha önemli bir yer tutmuştur. Dival işlemeler Maraş ilinden Anadolu’ya yayıldığı için Maraş işi olarak da bilinmektedir.
Türklere çeyiz geleneğinin Orta Asya kültürlerinden geldiği bilinmektedir. Daha sonraları İslam kültürünün etkisiyle çeyiz muhtevası değişiklik göstermiştir. Anadolu yerleşmelerinde çeyiz, kızların baba evinden oğlan evine götürdükleri "mal ve mülk"ün bütünü olarak adlandırılır. Kız doğduğu gün, kızın adına çeyiz sandığı alınır, evlilik çağına gelinceye kadar bazen kendi eliyle, bazen işin erbabınca yapılan örtüler, halılar, danteller, oyalar, takımlar bu sandıkta biriktirilir. Bir genç kızın yetiştiği uzun zaman dilimi içinde sararmasın, güvelenmesin diye de ara ara bakıma alınarak, havalandırılırdı. Çeyizin harcamalarını karşılamak için yeni doğan kız bebeğin adına kavak veya kavaklar dikilir. Kavak, kısa sürede yetişen ve satılması çok kolay bir ağaç olduğu için tercih edilmiştir. Osmanlı döneminde, gelin padişahın kızıysa, çeyiz sandığı şanlı çeyiz alayları düzenlenerek damat evine törenle götürülürmüş. Eğer gelin hanedandan ise çeyiz sepetlere ve sandıklara konulup, araba ve atlara yüklenirmiş. Çeyiz alayına, yeniçeri ağası başkanlık yaparken ona teberdarlar, nişancı, defterdar, kapıcıbaşıları, bölük ağaları, sipahi silahtar ağaları, sekbanbaşı, kul kethüdası, Divan-ı Hümayun hocaları, topçubaşı, cebecibaşı, Degah-ı Ali çavuşları, subaşı, aşçıbaşı ve gedikli zaimler eşlik etmekteymiş. Çeyiz alayı süresince mehterhane marşlar çalar, damadın konak ya da sarayına gidilerek çeyiz teslim edilirmiş. Damat, alaya katılanlara ünvanlarına göre armağanlar dağıtırmış.
OSMANLI 19.YÜZYIL “SANDIK ÇIKMASI” İŞLEME BOHÇA
19.Yüzyıl. Osmanlı. Sandık çıkması. Eser mor renk kadife üzerine altın kılaptanla dival işi tekniğinde Osmanlı Rokokosu üslubunda merkezdeki madalyonu çevreleyen stilize floral unsurlarla bezenmiş ve zarif bir bordür ile neticelendirilmiştir. İyi kondisyonda. Elde işlenmesi zor olan, emek ve sabır isteyen, döneminde de kıymetli çeyiz malzemesi sayılan bu eserlerden günümüze iyi kondisyonda ulaşan örnek az sayıdadır. Saray ve konakların hareminde yaşayan kadınların çeyiz hazırlamak ve boş zamanlarını değerlendirmek amacıyla yaptıkları işlemelerin koleksiyonluk bir örneğidir.
Ölçüler: 85 x 85 cm.
Türk kadınının ustalık ve hayal gücünü yansıtan işlemeler giyecek ve kullanılacak eşyalardan, askeri malzemeye kadar her konuda yaygın uygulama alanı bulmuştur. Gergef veya kasnakta, keten, pamuklu, yünlü, ipekli dokumalar veya deri üzerinde; ipek iplik, sırma (altın tel) ve sim (gümüş tel) kullanılarak çeşitli işleme örnekleri yapılmıştır. Saray ve konakların hareminde yaşayan kadınların çeyiz hazırlamak ve boş zamanlarını değerlendirmek amacıyla yaptıkları işlemeler yanında, özellikle bir ekip çalışmasını gerektiren yorgan yüzleri, sedir takımları, kıyafetler ve askeri malzeme üzerindeki ağır işlemeler profesyonel işleyiciler tarafından atölyelerde yapılmış olmalıdır.
Kadife üzerine sırma ya da kılaptanla kabartma olarak yapılan Dival işi örtülerin tarihi Selçuklular devrine kadar uzanmaktadır. Her ne kadar bazı kaynaklarda Arap Yarımadasından geldiği bildirilmekte ise de kullanılan desen ve motifler bunun öz bir Türk el sanatı olduğunu göstermektedir. Sırmacılık önceleri saraçlar tarafından yapılırdı. Selçukluların dağılmasından sonra ortaya çıkan beyliklerden Dulkadiroğlu Beyliğinin merkezi Maraş, Elbistan ve çevresi idi. Bu dönemde Osmanlı sarayına gelin gelen Dulkadiroğlu Beyinin kızı Emine Hatun’un çeyizleri arasında bulunan sırma işleri saray çevresinin dikkatini çekmiş ve çok beğenilmiştir. Bundan sonra Fatih Sultan Mehmet’e gelin giden Dulkadiroğlu Beyinin kızı Sıddi Mükrime Hatun’un çeyizleri arasında 40 katır yükü çeşitli sırma işlerinin olması bu Türk el sanatının Rumeli’ye geçmesine yol açmıştır. Bu tarihten sonra Osmanlı Türk sanatında önemli bir yer tutan sırma işlemeciliği saraçlıktan ayrı özel bir sanat dalı haline gelmiştir. Osmanlı sarayına Maraş’tan gelen bu iki gelinden sonra sırma işlerinin zengin aile kızlarının çeyizleri arasında bulunması gelenek halini almış, hatta bu durum köylere ve aşiretlere kadar yayılmıştır. Köylerde gelin olacak kızlara sırma işlemeli fes alınıp takılması karşılıklı anlaşma şartı olup başlık parasından daha önemli bir yer tutmuştur. Dival işlemeler Maraş ilinden Anadolu’ya yayıldığı için Maraş işi olarak da bilinmektedir.
Türklere çeyiz geleneğinin Orta Asya kültürlerinden geldiği bilinmektedir. Daha sonraları İslam kültürünün etkisiyle çeyiz muhtevası değişiklik göstermiştir. Anadolu yerleşmelerinde çeyiz, kızların baba evinden oğlan evine götürdükleri "mal ve mülk"ün bütünü olarak adlandırılır. Kız doğduğu gün, kızın adına çeyiz sandığı alınır, evlilik çağına gelinceye kadar bazen kendi eliyle, bazen işin erbabınca yapılan örtüler, halılar, danteller, oyalar, takımlar bu sandıkta biriktirilir. Bir genç kızın yetiştiği uzun zaman dilimi içinde sararmasın, güvelenmesin diye de ara ara bakıma alınarak, havalandırılırdı. Çeyizin harcamalarını karşılamak için yeni doğan kız bebeğin adına kavak veya kavaklar dikilir. Kavak, kısa sürede yetişen ve satılması çok kolay bir ağaç olduğu için tercih edilmiştir. Osmanlı döneminde, gelin padişahın kızıysa, çeyiz sandığı şanlı çeyiz alayları düzenlenerek damat evine törenle götürülürmüş. Eğer gelin hanedandan ise çeyiz sepetlere ve sandıklara konulup, araba ve atlara yüklenirmiş. Çeyiz alayına, yeniçeri ağası başkanlık yaparken ona teberdarlar, nişancı, defterdar, kapıcıbaşıları, bölük ağaları, sipahi silahtar ağaları, sekbanbaşı, kul kethüdası, Divan-ı Hümayun hocaları, topçubaşı, cebecibaşı, Degah-ı Ali çavuşları, subaşı, aşçıbaşı ve gedikli zaimler eşlik etmekteymiş. Çeyiz alayı süresince mehterhane marşlar çalar, damadın konak ya da sarayına gidilerek çeyiz teslim edilirmiş. Damat, alaya katılanlara ünvanlarına göre armağanlar dağıtırmış.
OSMANLI 19.YÜZYIL “SANDIK ÇIKMASI” İŞLEME BOHÇA
19.Yüzyıl. Osmanlı. Sandık çıkması. Eser lacivert renk kadife üzerine altın kılaptanla dival işi tekniğinde merkezdeki madalyonu çevreleyen fiyonklu stilize floral unsurlarla bezenmiş ve zarif bir bordür ile neticelendirilmiştir. Fevkalade kondisyonda. Elde işlenmesi zor olan, emek ve sabır isteyen, döneminde de kıymetli çeyiz malzemesi sayılan bu eserlerden günümüze iyi kondisyonda ulaşan örnek az sayıdadır. Saray ve konakların hareminde yaşayan kadınların çeyiz hazırlamak ve boş zamanlarını değerlendirmek amacıyla yaptıkları işlemelerin koleksiyonluk bir örneğidir.
Ölçüler: 90 x 90 cm.
Türk kadınının ustalık ve hayal gücünü yansıtan işlemeler giyecek ve kullanılacak eşyalardan, askeri malzemeye kadar her konuda yaygın uygulama alanı bulmuştur. Gergef veya kasnakta, keten, pamuklu, yünlü, ipekli dokumalar veya deri üzerinde; ipek iplik, sırma (altın tel) ve sim (gümüş tel) kullanılarak çeşitli işleme örnekleri yapılmıştır. Saray ve konakların hareminde yaşayan kadınların çeyiz hazırlamak ve boş zamanlarını değerlendirmek amacıyla yaptıkları işlemeler yanında, özellikle bir ekip çalışmasını gerektiren yorgan yüzleri, sedir takımları, kıyafetler ve askeri malzeme üzerindeki ağır işlemeler profesyonel işleyiciler tarafından atölyelerde yapılmış olmalıdır.
Kadife üzerine sırma ya da kılaptanla kabartma olarak yapılan Dival işi örtülerin tarihi Selçuklular devrine kadar uzanmaktadır. Her ne kadar bazı kaynaklarda Arap Yarımadasından geldiği bildirilmekte ise de kullanılan desen ve motifler bunun öz bir Türk el sanatı olduğunu göstermektedir. Sırmacılık önceleri saraçlar tarafından yapılırdı. Selçukluların dağılmasından sonra ortaya çıkan beyliklerden Dulkadiroğlu Beyliğinin merkezi Maraş, Elbistan ve çevresi idi. Bu dönemde Osmanlı sarayına gelin gelen Dulkadiroğlu Beyinin kızı Emine Hatun’un çeyizleri arasında bulunan sırma işleri saray çevresinin dikkatini çekmiş ve çok beğenilmiştir. Bundan sonra Fatih Sultan Mehmet’e gelin giden Dulkadiroğlu Beyinin kızı Sıddi Mükrime Hatun’un çeyizleri arasında 40 katır yükü çeşitli sırma işlerinin olması bu Türk el sanatının Rumeli’ye geçmesine yol açmıştır. Bu tarihten sonra Osmanlı Türk sanatında önemli bir yer tutan sırma işlemeciliği saraçlıktan ayrı özel bir sanat dalı haline gelmiştir. Osmanlı sarayına Maraş’tan gelen bu iki gelinden sonra sırma işlerinin zengin aile kızlarının çeyizleri arasında bulunması gelenek halini almış, hatta bu durum köylere ve aşiretlere kadar yayılmıştır. Köylerde gelin olacak kızlara sırma işlemeli fes alınıp takılması karşılıklı anlaşma şartı olup başlık parasından daha önemli bir yer tutmuştur. Dival işlemeler Maraş ilinden Anadolu’ya yayıldığı için Maraş işi olarak da bilinmektedir.
Türklere çeyiz geleneğinin Orta Asya kültürlerinden geldiği bilinmektedir. Daha sonraları İslam kültürünün etkisiyle çeyiz muhtevası değişiklik göstermiştir. Anadolu yerleşmelerinde çeyiz, kızların baba evinden oğlan evine götürdükleri "mal ve mülk"ün bütünü olarak adlandırılır. Kız doğduğu gün, kızın adına çeyiz sandığı alınır, evlilik çağına gelinceye kadar bazen kendi eliyle, bazen işin erbabınca yapılan örtüler, halılar, danteller, oyalar, takımlar bu sandıkta biriktirilir. Bir genç kızın yetiştiği uzun zaman dilimi içinde sararmasın, güvelenmesin diye de ara ara bakıma alınarak, havalandırılırdı. Çeyizin harcamalarını karşılamak için yeni doğan kız bebeğin adına kavak veya kavaklar dikilir. Kavak, kısa sürede yetişen ve satılması çok kolay bir ağaç olduğu için tercih edilmiştir. Osmanlı döneminde, gelin padişahın kızıysa, çeyiz sandığı şanlı çeyiz alayları düzenlenerek damat evine törenle götürülürmüş. Eğer gelin hanedandan ise çeyiz sepetlere ve sandıklara konulup, araba ve atlara yüklenirmiş. Çeyiz alayına, yeniçeri ağası başkanlık yaparken ona teberdarlar, nişancı, defterdar, kapıcıbaşıları, bölük ağaları, sipahi silahtar ağaları, sekbanbaşı, kul kethüdası, Divan-ı Hümayun hocaları, topçubaşı, cebecibaşı, Degah-ı Ali çavuşları, subaşı, aşçıbaşı ve gedikli zaimler eşlik etmekteymiş. Çeyiz alayı süresince mehterhane marşlar çalar, damadın konak ya da sarayına gidilerek çeyiz teslim edilirmiş. Damat, alaya katılanlara ünvanlarına göre armağanlar dağıtırmış.
OSMANLI 19.YÜZYIL SARAY İŞİ “SANDIK ÇIKMASI” SULTANİ YORGAN
19.Yüzyıl. Osmanlı. Saray işi. Sandık çıkması. Sultani özelliklerde. Merkezi şemse motifli eser mor renk ipek saten üzerine altın kılaptanla dival işi tekniğinde Osmanlı Rokokosu üslubunda stilize floral unsurlarla bezenmiş, köşebentleri taçlandırılmış ve zarif bir bordür ile neticelendirilmiş. Fevkalade kondisyonda. Elde işlenmesi zor olan, emek ve sabır isteyen, döneminde de kıymetli çeyiz malzemesi sayılan bu eserlerden günümüze iyi kondisyonda ulaşan örnek az sayıdadır. Saray ve konakların hareminde yaşayan kadınların çeyiz hazırlamak ve boş zamanlarını değerlendirmek amacıyla yaptıkları işlemelerin, ele geçmez yüksek kıymette koleksiyonluk örneğidir.
Ölçüler: 130 x 90 cm.
Türk kadınının ustalık ve hayal gücünü yansıtan işlemeler giyecek ve kullanılacak eşyalardan, askeri malzemeye kadar her konuda yaygın uygulama alanı bulmuştur. Gergef veya kasnakta, keten, pamuklu, yünlü, ipekli dokumalar veya deri üzerinde; ipek iplik, sırma (altın tel) ve sim (gümüş tel) kullanılarak çeşitli işleme örnekleri yapılmıştır. Saray ve konakların hareminde yaşayan kadınların çeyiz hazırlamak ve boş zamanlarını değerlendirmek amacıyla yaptıkları işlemeler yanında, özellikle bir ekip çalışmasını gerektiren yorgan yüzleri, sedir takımları, kıyafetler ve askeri malzeme üzerindeki ağır işlemeler profesyonel işleyiciler tarafından atölyelerde yapılmış olmalıdır.
Kadife üzerine sırma ya da kılaptanla kabartma olarak yapılan Dival işi örtülerin tarihi Selçuklular devrine kadar uzanmaktadır. Her ne kadar bazı kaynaklarda Arap Yarımadasından geldiği bildirilmekte ise de kullanılan desen ve motifler bunun öz bir Türk el sanatı olduğunu göstermektedir. Sırmacılık önceleri saraçlar tarafından yapılırdı. Selçukluların dağılmasından sonra ortaya çıkan beyliklerden Dulkadiroğlu Beyliğinin merkezi Maraş, Elbistan ve çevresi idi. Bu dönemde Osmanlı sarayına gelin gelen Dulkadiroğlu Beyinin kızı Emine Hatun’un çeyizleri arasında bulunan sırma işleri saray çevresinin dikkatini çekmiş ve çok beğenilmiştir. Bundan sonra Fatih Sultan Mehmet’e gelin giden Dulkadiroğlu Beyinin kızı Sıddi Mükrime Hatun’un çeyizleri arasında 40 katır yükü çeşitli sırma işlerinin olması bu Türk el sanatının Rumeli’ye geçmesine yol açmıştır. Bu tarihten sonra Osmanlı Türk sanatında önemli bir yer tutan sırma işlemeciliği saraçlıktan ayrı özel bir sanat dalı haline gelmiştir. Osmanlı sarayına Maraş’tan gelen bu iki gelinden sonra sırma işlerinin zengin aile kızlarının çeyizleri arasında bulunması gelenek halini almış, hatta bu durum köylere ve aşiretlere kadar yayılmıştır. Köylerde gelin olacak kızlara sırma işlemeli fes alınıp takılması karşılıklı anlaşma şartı olup başlık parasından daha önemli bir yer tutmuştur. Dival işlemeler Maraş ilinden Anadolu’ya yayıldığı için Maraş işi olarak da bilinmektedir.
Türklere çeyiz geleneğinin Orta Asya kültürlerinden geldiği bilinmektedir. Daha sonraları İslam kültürünün etkisiyle çeyiz muhtevası değişiklik göstermiştir. Anadolu yerleşmelerinde çeyiz, kızların baba evinden oğlan evine götürdükleri "mal ve mülk"ün bütünü olarak adlandırılır. Kız doğduğu gün, kızın adına çeyiz sandığı alınır, evlilik çağına gelinceye kadar bazen kendi eliyle, bazen işin erbabınca yapılan örtüler, halılar, danteller, oyalar, takımlar bu sandıkta biriktirilir. Bir genç kızın yetiştiği uzun zaman dilimi içinde sararmasın, güvelenmesin diye de ara ara bakıma alınarak, havalandırılırdı. Çeyizin harcamalarını karşılamak için yeni doğan kız bebeğin adına kavak veya kavaklar dikilir. Kavak, kısa sürede yetişen ve satılması çok kolay bir ağaç olduğu için tercih edilmiştir. Osmanlı döneminde, gelin padişahın kızıysa, çeyiz sandığı şanlı çeyiz alayları düzenlenerek damat evine törenle götürülürmüş. Eğer gelin hanedandan ise çeyiz sepetlere ve sandıklara konulup, araba ve atlara yüklenirmiş. Çeyiz alayına, yeniçeri ağası başkanlık yaparken ona teberdarlar, nişancı, defterdar, kapıcıbaşıları, bölük ağaları, sipahi silahtar ağaları, sekbanbaşı, kul kethüdası, Divan-ı Hümayun hocaları, topçubaşı, cebecibaşı, Degah-ı Ali çavuşları, subaşı, aşçıbaşı ve gedikli zaimler eşlik etmekteymiş. Çeyiz alayı süresince mehterhane marşlar çalar, damadın konak ya da sarayına gidilerek çeyiz teslim edilirmiş. Damat, alaya katılanlara ünvanlarına göre armağanlar dağıtırmış.
OSMANLI 19.YÜZYIL ÇATMA
19.Yüzyıl. Osmanlı. Yeşil renk zemin üzerine çatma tekniğiyle bordo renk iplik kullanılarak havı yüksek olarak dokunmuş. Merkezi madalyonlu ve bordürlü. Kumaş pano üzerine uygulanmış koleksiyonluk bir örnektir.
Ölçüler: 87 x 47 cm.
OSMANLI 19.YÜZYIL ÇATMA (SALINCAK) BEŞİK
19.Yüzyıl. Osmanlı. Krem renk zemin üzerine çatma tekniğiyle bordo renk iplik kullanılarak havı yüksek olarak dokunmuş. Merkezi madalyonlu ve bordürlü, sim işlemeli. Deri üzerine uygulanmış, kabaralı. Orijinal ahşap asma aparatları ile birlikte. Osmanlı Tekstil Sanatı’nın nadir ele geçen koleksiyonluk örneğidir.
Ölçüler: 83 x 54 cm.
OSMANLI 19.YÜZYIL SARAY İŞİ TAM TAKIM (YEDEKLİ) ŞEHZADE SÜNNET KOSTÜMÜ
19.Yüzyıl. Osmanlı. Saray işi, sandık çıkması. Yedekli tam takım. Yoğun ve zengin süslemeleri ile dikkat çeken pelerin, yelek, yedek yelek, cüzdan ve kuşaktan oluşan tam takım. Fevkalade kondisyonda. Yedekli ve tam takım olarak son derece nadir tesadüf edilen, Osmanlı Tekstil Sanatı’nın günümüze ulaşmış seçkin ve koleksiyonluk bir örneğidir.
Pelerin Ölçüleri: 60 x 101 cm.
OSMANLI 19.YÜZYIL İŞLEME ÖRTÜ
19.Yüzyıl. Osmanlı. İpek saten üzerine sırma işçilikle çalışılmış. Merkezi Osmanlı tuğrası ile Osmanlıca ibarelerin yer aldığı madalyonlar ve Ay-Yıldız motifleri ile bezeli. Köşeleri saçaklı. Çerçeve içine alınmış koleksiyonluk bir örnektir.
Ölçüler: 50 x 55 cm.