KAZASKER MUSTAFA İZZET EFENDİ (1801-1876)

“Kelime-i Tevhid”

19.Yüzyıl. Osmanlı. Ketebeli. Hicri 1281 tarihli. Saray işi olan müstesna işleme hat levha siyah kadife kumaş üzerine altın kılaptan kullanılarak dival işi tekniğinde oluşturulmuş ve esere üstadın “Kelime-i Tevhid” hattı nakşedilmiştir. Fevkalade kondisyonda, orijinal altın varak çerçevesi içerisinde. Eser gerek uygulama kalitesi ve sanatsal özellikleri, gerek kondisyonu ve temizliği ile son derece özenle hazırlanmış Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin en nadide uyarlamalarından biri olup Türk Hat ve Tekstil Sanatı’nın birlikte harmanlandığı ele geçmez bir yapıttır.

Ölçüler: 45 x 85 cm.

Kazasker Mustafa İzzed Efendi 1801’de Tosya’da doğdu. Babası Bostanoğulları ailesinden Seyyid Mustafa Ağa’dır. Kādiriyye tarikatının Rûmiyye kolunun pîri İsmâil Rûmî’nin torunlarından olan annesi, daha küçüklüğünde yetim kalan oğlunun istidadını sezerek onu tahsil için İstanbul’a gönderdi. Annesinin akrabası bir müderrisin yardımıyla Fatih’teki Başkurşunlu Medresesi’nde tahsiline başlayan Mustafa İzzet bu dönemde Kömürcüzâde Hâfız Mehmed Efendi’den dinî mûsiki dersleri aldı. II. Mahmud’un musâhiblerinden olan Kömürcüzâde padişahın, Bahçekapı’daki Hidâyet Camii’ne 22 Temmuz 1814 Cuma günü selâmlık merasimi için gelişinde talebesi Mustafa’ya evvelden meşkettiği bir na‘t-ı şerifi okuttu. II. Mahmud, henüz on üç yaşındaki bu çocuğun sesini ve tavrını beğenerek yanına çağırtıp takdirlerini bildirdi ve eğitimine itina gösterilmesini istedi. Doğrudan doğruya Enderûn-ı Hümâyun’a kabulü mümkün olmadığından Silâhdar Ahmedpaşazâde Ali Paşa’nın dairesinde yetiştirilmesine karar verildi. Burada gördüğü sıkı bir eğitimin yanı sıra hüsn-i hat ve mûsiki dersleri aldı. Üç yıl sonunda Ali Paşa’nın dairesinden Galata Sarayı’na nakledildi. Mustafa İzzet 1820’de Enderûn-ı Hümâyun’a kabul edildi. Sarayda Hamâmîzâde İsmâil Dede Efendi’den Şâkir Ağa’ya kadar devrin en büyük mûsiki üstatlarıyla beraber bulundu. Sermüezzinlik vazifesinin dışında sesi ve neyi ile huzur fasıllarına iştirak etti. Enderûn-ı Hümâyun’da Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi’den ta‘lik hattını meşkedip icâzet aldı. Sarayda kayıt altına girmekten hoşlanmayan ve sanatkâr ruhu gitgide bunalan Mustafa İzzet, sûfiyâne bir ömür sürmeyi arzuladığından asker zâbitliği vazifesiyle saraydan ayrılmak istedi. Ancak kendisine olan teveccühü bilindiği için hiç kimse bunu padişaha arzetme cesaretini gösteremedi. Bunun üzerine Mustafa İzzet hacca gitmek için izin talep etti. 1831 yılında mürşidi Nakşibendî şeyhi Kayserili Ali Efendi ve hocası Kömürcüzâde Hâfız Mehmed Efendi ile beraber hac yolculuğuna çıktı. Haccı eda ettikten sonra Nakşibendî-Müceddidî şeyhi Abdullah ed-Dihlevî’nin halifelerinden Şeyh Mehmed Can Efendi’den feyiz almak için bir müddet daha Mekke’de oturdu, yedi ay kadar da Mısır’da kaldı. İstanbul’a gelince Mahmud Paşa Hamamı civarında bir ev satın alarak saray çevresinden uzakta sûfiyâne bir hayat yaşamaya başladı. 1261 (1845) yılı başında bir cuma günü Eyüp Sultan Camii’ne giderek Mustafa İzzet’in hutbesini dinleyen Sultan Abdülmecid onu kendisine ikinci imam tayin etti. 1846’da Selânik, Mekke ve İstanbul pâyeleri, 1849’da önce Anadolu, aynı yıl padişahın birinci imamlığına getirildiğinde Rumeli kazaskerliği pâyeleri verildi. Ertesi yıl şehzadelerin yazı muallimliğine ve Veliaht Abdülaziz Efendi’nin müzakereciliğine tayin edildi. 1849’da hocası Yesârîzâde’nin vefatı üzerine onun Bebek’teki yalısını satın alarak burada ikamet etmeye başladı. 1853’te padişahın imamlığından ayrılan Mustafa İzzet aynı yıl Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliyye âzalığına, 1857’de fiilen Rumeli kazaskerliğine getirildi. Müddeti dolduğunda ayrılmak suretiyle 1868’de dördüncü defa ve son olarak aynı vazifeye tayin edildi. 1860’ta kendisine reîsülulemâlık rütbesi tevcih edildi. Aynı yıl ayrıca nakîbüleşraflık makamına tayin olundu. Kazaskerlikten ayrıldığı devrelerde yeniden Meclis-i Vâlâ’ya ve iki defa Meclis-i Hâss-ı Vükelâ’ya seçildi. Nesih hattıyla basıma uygun olarak yazdığı harflerin hakkâk Ohannes Mühendisyan tarafından 1866’da kalıpları hazırlanmış, harf inkılâbına kadar Osmanlı matbaacılığında bu harfler tercih edilmiştir.