• Cancel
    Filter
Filter

KOLEKSİYONLUK ESERLER MÜZAYEDESİ | 18

Sayın koleksiyoner ve sanatseverler eserlere pey vermek ve "Online Canlı Müzayede"ye katılmak için web sitemiz üzerinden üye olunuz. İlgilendiğiniz eserler ile ilgili olarak +90 538 833 1391 no'lu telefondan randevu oluşturabilir, The RITZ-CARLTON Residence'daki adresimizde eserleri yakından inceleyebilir ve uzmanlardan bilgi alabilirsiniz.

Müzayedemizde uygulanan komisyon oranı %10, KDV oranı ise %18'dir. Ödeme süresi müzayede bitiminden sonra 7 (yedi) iş günüdür, ödemelerde o günkü "TC Merkez Bankası" döviz kuru esas alınır. Açık arttırma sonrası "SATIŞ İPTALİ, CAYMA HAKKI veya ALIMDAN VAZGEÇME" söz konusu değildir, hukuki işlem başlatılır ve cezai şartlar uygulanır.

Lot: 1 » Mobilya

OSMANLI 19.YÜZYIL SULTAN II.ABDÜLHAMİD HAN TUĞRALI “ESER-İ İSTANBUL” SEHPA

Yükseklik: 55 cm.
Tabla Çapı: 46 cm.

Ceviz, abanoz, maun vb. ahşap yapıtların üzerine çeşitli formlarda açılan yuvalara, aynı biçimlerde kesilmiş sedefleri yapıştırarak gömme yoluyla yapılan süslemeye "sedef kakma" denir. Ahşabın üzerine sedefleri çeşitli motifler oluşturacak biçimde doğrudan yapıştırarak elde edilen bezemeyi "sedef kaplama" denir. İnsanoğlu bu cazip maddeyi herhalde ilk gördüğü andan itibaren kullanmış, güzellikler meydana getirerek, "sedefkârlık" denilen bir meslek oluşturmuş. Bu alandaki son büyük usta olan sedefkâr Vasıf, Sedefkarlığı "ahşap bezeme sanatı" olarak tanımlıyor. Sedefin daha çok ahşapla beraber kullanılması da bu tarifi doğruluyor. Biz de buna bir uygulama sanatı dersek yanlış olmaz herhalde. Çünkü elde, mevrut desen ile formlar vardır ve sedefkâr bunları sedefe uygular. Hattat yazıyı yazar, müzehhib deseni çizer. Sanatkara düşen, bunları bozmadan, kendi zevk unsurlarını da katarak işlemektir. Osmanlıda ve diğer bütün medeniyetlerde sedef vardı. Çünkü sedef çok fotojenik bir malzeme, sedeften yapılan bir eser insanı mutlu ediyor. İkincisi sedef denizden geliyor. Onun için mazisi temiz, altın gibi kirli değil. Dolayısıyla sedef hem diğer sanatlarda süsleme unsuru olarak hem de başlı başına bir malzeme olarak kullanılmıştır. Osmanlı ülkesinde bu sanat öylesine rağbet gördü ve gelişti ki; Kur'an mahfazalarından sultan kayıklarının köşklerine; yeniçeri yatağan kabzasından, hattatın hokka takımına; Çelebi'nin kavukluğundan, Hanımefendi'nin nalınına kadar hemen her yerde sedef kullanıldı. Öyle ki, Hocazade Saadeddin, Fatih Sultan Mehmed'in cenaze töreninden bahsederken, "Tabutun som sedeften yapılmış olduğunu" bildirmektedir (kanaatimizce burada "sedef kaplamalı" bir tabut tarif edilmektedir). 15. yüzyılda Topkapı Sarayı dâhilinde bir sedef atölyesi kurulduğu ve burada sedefçilik öğretildiği kaydedilir. Sedefkârlık her şeyden önce bir "çizim, ölçü ve estetik sanatı" olduğundan mıdır bilinmez, saraydan yetişen ünlü mimarlardan pek çoğunun aynı zamanda bu sanatın ehli olduğunu görüyoruz.

Details
Lot: 4 » Obje

OSMANLI 19.YÜZYIL TEKKE İŞİ “Hz.MUHAMMED ve 12 İMAMA SALAVAT-I ŞERİF” YAZILI GÜMÜŞ KEŞKÜL’Ü FUKARA

Ölçüler: 13x26 cm.
Ağırlık: 772 gr.

Keşkül, seyahat eden dervişlerin yiyecek ve içeceklerini saklamak için kullandıkları, ham maddesi bir nevi hindistan cevizi olan avadanlıktır. Büyüklüklerine göre ayrılan keşküllere üç farlı isim verilmiş; bahr, genc, guldan. Dervişler tarafından kullanılan, hindistancevizi veya abanozdan yapılmış çanak, beyzî bir tas olup, dervişler topladıkları sadaka ve kendilerine verilen gıdayı bunun içine koyarlar ve bir zincir ile omuzlarına asarlardı. Omuz dışında boyuna asılarak, kemere takılarak ve elde taşınarak ta kullanıldığına kaynaklardaki derviş tiplemelerinde rastlanmaktadır. Dilenmek, gezgin dervişler ve tarikat mensubu olmayan fakir halktan kişiler dışında, bir tekkeye mensup dervişlerce, maddi ihtiyaçtan kaynaklanmayıp, tasavvufi olgunluklarını geliştirmeye yönelik “insani kibir”i yok etme amaçlı bir tasavvufi eğitim yöntemi olarak uygulanmıştır. Derviş sabrıyla, bunca ince işçilikle oluşturulmuş keşküller ise, dilenme aracı olmaktan çok bunun arkasında yatan tasavvufi düşüncenin sembolleştirilmiş ürünleridirler. Keşküllerin tarikat erbabı için esas faydası çok daha pratik gerekçelere dayanmaktadır. Seyyah dervişler çölde su kabı, kuyuda kova, bardak, maşrapa, ibrik niyetine kullanmışlardır. Naksi tekkelerinde içinde şeker, hurma, üzüm, incir gibi tatlı yiyecekler bulunan keşkül zikir sonrası "alâ bereketillah" diyerek şekerlik vazifesi görmüştür. Keşküle ait bir çok keramet de, tasavvuf literatüründe yer almaktadır. Eserlerde teknik,  malzeme ve bezeme olarak el sanatlarımızın bazen bir, bazen de birçoğunun bir arada kullanıldığı uygulamalar görülmektedir. Keşküller Ayetli yazı bordürleri yada geometrik formlar içerisinde bitkisel düzenlemeler, insan ve hayvan figürleri motifleriyle kabartma, kazıma, oyma ve kakma teknikleriyle bezenmiştir. Keşkül, Anadolu’da Abdallar, Kalenderler, Bektaşiler tarafından kullanılmıştır. Bazı tarikatlarda nefs terbiyesi için buna izin verilmişti, içine her çeşit gıda maddesi ve para konulurdu. Yine de Turuk-i Aliyye dediğimiz Mevlevilik, Kadirilik ve Nakşibendilik gibi tarikatlarda hoş karşılanmamıştır. Bu tarikat mensupları sadakat ve olgunluklarını başka yollarla tamamlamış, ancak kendilerine verilenleri reddetmemek için almışlardır.

Details
Lot: 6 » Tablo

FUAT SOYHAN (1885-1961)

“Yeşil Türbe”

İmzalı, 1933 tarihli. “Bursa” ibareli. Tuval üzeri yağlıboya.

Ölçüler: 66 x 77 cm.

1885 yılında Gelibolu’da doğdu. Orta öğrenimini İstanbul’da Mercan İdadisi’nde, yüksek öğrenimini de Edebiyat Fakültesi’nde tamamladı. Ardından 3 yıl kadar Sanayi-i Nefise Mektebi’nde Salvatore Valeri Atölyesi’nde çalıştı. Kuleli Askeri Lisesi ve Ankara Kız Lisesi’nde resim öğretmenliği yaptı. Sanatçı, gerek 1914 Dönemi, gerekse 1930-50’li yıllarda oluşan Müstakiller ve D Grubu sanatçılarının hakim olduğu sanat ortamlarının yeni etkileşimleri içinde bazı grup sergilerine katılsa da genellikle bağımsız çalışmıştır.

Details
Lot: 7 » Tablo

HAYRİ ÇİZEL (1891-1950)

“Edirnekapı Yolu”

İmzalı. Duralit üzeri yağlıboya. Arkası sanatçı tarafından etiketli.
Ölçüler: 36 x 26 cm.

Asıl adı Hasan Hayrettin Çizel’dir. İlkokulu ve ortaokulu Dimetoka’da okuduktan sonra Edirne İdadisi’ni bitirdi.  Burada Hasan Rıza Bey’den (Şehit Hasan Rıza) resim öğrendi. Hocası gibi savaş ve kahramanlık konularını içeren kompozisyonlar üzerine yoğunlaştı. Sanayi-i Nefise’de Adil Bey’in yanı sıra Warnia Zerzecki ve Valery’den resim dersleri aldı. 1914’te Akademi’yi bitirince Çanakkale savaşlarına katıldı. Bu yıllarda Çanakkale ve çevresinden krokiler çizdi, suluboya resimler yaptı. Terhisten sonra devlet adına Almanya’ya gönderilen sanatçı, orada Hofmann’ın atölyesinde çalıştı. Dönüşünde İstanbul’da Şark Sanayi-i Nefise Atölyesi adında bir yer açtı. İstanbul’daki orta öğrenim kurumlarında resim öğretmeni olarak uzun yıllar görev yaptı. Tarihsel temaları işleyen resimlerinden sonra, bütün çabasını peyzaj resmi üzerinde yoğunlaştırmış olan Hayri Çizel’in sanatı, 1914 kuşağı ressamlarının izlenimci paletine yakındır.

Details
Lot: 8 » Tablo

MEHMET MUAZZEZ ÖZDUYGU (1871-1956)

“Orta Oyunu”

İmzalı. 933 tarihli. Tuval üzeri yağlıboya.

Ölçüler: 56 x 76 cm.

1871 yılında İstanbul’da doğdu. Muazzez adını kullanan ressam, Bahriye Sanayi Alayı’ndan mızıka subayı olarak mezun oldu. Sanat ortamlarında Kadıköylü namıyla da tanınmıştır. Asker kökenli olmasına karşın sanata olan ilgisi farklı mecralara açılmasını sağladı. Özellikle resme olan üstün yeteneği ve sevgisi onu Sanayi-i Nefise Mektebi’ne yönelmesine neden oldu. 5 yıl içinde buradan mezun olunca da Bahriye’den ayrıldı. Bir süreliğine Güzel Sanatlar Akademisi’nde atölye hocalığı yaptı. Daha sonra akademide idare müdürü görevinde bulundu (1930). Yaptığı resimlerin konularını genellikle ortaoyunu kompozisyonları, sünnet düğünleri, Karagöz sahneleri gibi milli eğlenceler ve geleneksel oyunlardan seçmiştir. Ayrıca portre türünde çok başarılı olmuş ve iyi bir portreci olarak kabul edilmiştir. 1956 yılında İstanbul’da ölen sanatçının eserleri resmi ve özel müzelerle, yerli ve yabancı özel koleksiyonlarda yer almaktadır.

Details
Lot: 9 » Tablo

BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU (1911-1975)

“Kemençeci”
İmzalı. 1971 tarihli. Duralit üzeri yağlıboya ve (kumlama) karışık teknik.
Ölçüler: 84x64 cm.

1911 yılında Giresun Görele'de doğdu. Trabzon Lisesi'nde okurken, 1927'de bu okula resim öğretmeni atanan Zeki Kocamemi'nin öğrencisi oldu. Onun derslerinin etkisi ve okul müdürünün özendirmesiyle 1929'da İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ne (Mimar Sinan Üniversitesi) girdi. Burada Nazmi Ziya ve İbrahim Çallı'nın öğrencisi oldu. 1930'da eğitimini bitirmeden, ağabeyi Sabahattin Eyüboğlu'nun yanına Paris'e gitti. Orada André Lhote'un yanında resim çalıştı. Daha sonra evleneceği Rumen asıllı eşi Eren Eyüboğlu ile de burada tanıştı. Yurda döndükten sonra 1934'te D Grubu'nun dördüncü sergisine otuz resmi ile katıldı. İlk kişisel sergisini de aynı yıl Bükreş'te açtı. 1936'daki diploma yarışmasında Hamam adlı kompozisyonuyla birinci oldu. Aynı yıl Moskova'da düzenlenen Çağdaş Türk Sanat Sergisi'ne katıldı. 1937'de Cemal Tollu'yla birlikte Akademi'nin Resim Bölümü Şefi Léopold Lévy'nin asistanı daha sonra da atölye hocası olmuştur. 1950’de Paris'e gitti. 1958'de Uluslararası Brüksel Sergisi için 272 m²'lik bir mozaik pano gerçekleştirdi ve bu eseriyle serginin büyük ödülü olan altın madalyayı kazandı. Bundan bir yıl sonra Paris'teki NATO yapısı için, şimdi Brüksel'de bulunan, 50 m²'’lik bir mozaik pano hazırladı. 1960 ve 1961'de iki kez ABD'ye gitti. 1969'da Sao Paulo Bienali'nde (iki yıllık sergi) onur madalyası kazandı. Ayrıca 1940'ta Devlet Resim ve Heykel Sergisi'nde resim dalında üçüncülük, 1943'te aynı serginin 4.sünde ikincilik ve 1972'de de 33. sergide birincilik ödülünü aldı. Bedri Rahmi 1927'de başladığı resim öğretmenliğini ölümüne kadar sürdürmüş, Akademi'deki atölyesinde sayısız öğrenci yetiştirmiştir. Değişik araç-gereç ve farklı tekniklerle oluşturduğu işlerinde, Batı sanatının zengin deneyim ve birikimleriyle, yöresel ve geleneksel halk sanatının ürünleri arasında, kendi sanat anlayışına özgü köprüler kurdu. Çağımızın sanat anlayışı içinde daha çok renge önem veren bir ressamımızdır. Az malzemeyle çok şey anlatma sanatı olarak tanımladığı halk sanatı, Bedri Rahmi’nin coşku dolu bir üretimle biçimlenen resimlerinde, tükenmez bir kaynak oluşturur. Çağdaş resim sanatımızda, bu kaynağı ilk keşfeden ve öğrencilerine özgün sanat üretmenin yollarını öncelikle bu kaynakta ve yaşamın içinde aramak gerektiğini esinlendiren o olmuştur. Aynı zamanda bir sanat yazarı olarak da, dönemine büyük katkıda bulunmuştur. Eserlerinde Anadolu’ya özgü motif ve konularla, batı resminin teknik olanaklarını birleştirerek bir senteze ulaşmıştır.  Yağlıboya resmin yanı sıra oyma baskı, mozaik ve seramik dallarında eserler vermiştir.

Details
previous
Go to Page: / 8
next